Merhaba,
Yazı dizimizin bu bölümünde şeytanın nereden geldiği, simgeleri ve bize neyi ifade ettiği üstünde duracağız. Ona yüklenen kötülüğü inceleyip, tarihin en önemli karakterini (veya prototipini) elimizden geldiğince somutlaştıracak; dinsel düşünce ve inançlar tarihindeki yerini netleştireceğiz. İncelememiz Mezopotamya mitolojisi ile başlayıp, Antik Yunan'a ve Sami dinlerin vücut bulduğu Kudüs'e uzanacak. Bize yolda İştar, Baal, Daimons ve diğer pagan kökenli tanrı ve ruhlar eşlik edecek. Kudüs'te Satan'la tanışacak, onu Ehrimen ve İştar'la birleştirip, nihayet Lucifer'a ulaşacağız.
Aşk, Bereket ve Savaş Tanrıçası İştar, Babil'in en görkemli tanrıçasıydı. Sümerlerin İnanna'sı ve Venüs Tanrıçası Delebat onda birleşmiş ve diğer kadim güçleri de bünyesine katıp Babil dünyasının süper tanrıçası haline gelmişti. Bu dolanık yapı sayesinde ona tapımda ne gibi ritüellerin yapılması gerektiği iyice karışmış, sanki bir yerden sonra bütün panteonu ezip tek başına hüküm süreceği daha sade bir yapıya dönecek gibi görünmüştü. Fakat, böyle olmadı çünkü ataerkil toplumun düzeni onun bu süper güç imajını bir yere kadar taşıyabildi. Kraliçe zaman içinde tahtından indirildi ama daha önce de değindiğimiz gibi kendisine sanat ve savrulmuş mitlerde yer buldu.
Mezopotamya astrologları İştar'ın simgesi Venüs'ün hareketlerini çok detaylı incelemiş ve onun semadaki dansında ayırt edici bir şema bulmuşlardı. Venüs, gökyüzünde bir pentagram çiziyordu. Bunu nasıl yaptığını Venus Pentagram adlı videoda görebilirsiniz. Çizdiği desenin merkezinde yer alan bu pentagram onun sembolü haline gelmişti. Venüs, sabah yıldızı olarak da geçer ve güneş doğmadan bir süre önce görüş açımızdan çıkar. İşte bu yüzden kendisi zaman içinde sabahın, sonra da güneşin çocuğu olarak da anılmıştı. Yeni Ahit'de kendisine önemli bir yer edinen bu figür, latinceye çevrilirken Lucifer adını alır ve o zamandan beri korkulu rüyamızdır. Fakat, bu dönüşüm hikayesinde açık olmayan bazı noktalar var; tanrıça neden şeytana dönüştü ve dişil cinsiyetini kaybedip bir erkek gibi lanse edildi? Şimdi bunlara bir bakalım.
Eski Ahit'in yazıldığı dönemde Kenan topraklarında hasbelkader yaşayan, siyasi anlamda pek bir başarısı olmayan Yahudi halkının dinsel düşünür ve yazarları İştar'ı çok yakından biliyor ve halklarını onun ihtişamı ve cazibesinden uzak tutmaya çalışıyorlardı. İlkel Dinler Tarihi - 20 (Ana Tanrıça Kybele) yazısında aktardığımız gibi Eski Ahit'in bir çok yerinde İnanna/İştar kendisine yer edinmişti. Yehova, onu istiyor, onunla evleniyor, onu aşağılıyor, ya benimsin ya toprağın diyor; ne yaparsa yapsın gözünü ondan alamıyordu. İşin sonunda Yehova bu çekişmeyi (kağıt üstünde) kazanıp onu yerinden etmişti ama kendisini düşünsel anlamda tamamen yok edemeyeceğinin de farkındaydı. Bu yüzden ona tapınım kötülükle ilişkilendirildi. Gökteki simgesi Venüs'ün çizdiği pentagram, ters çevrilip şeytanın simgesi haline getirildi. Bu da yetmedi; kadın kimliği elinden alınıp önce cinsiyetsiz hale getirildi, ki böylece bereket kültü ile ilişkisi kesildi. Sonra da tanrının gözetiminde kalması için yönetim kurulunda kendisine bir koltuk verildi. Siyasi parti liderlerinin çok başvurduğu bu teknik sayesinde, hizipçilik ile tek tanrı ideolojisini bölmesine engel olunacaktı. Başkan yardımcısı koltuğunda ama yetkisi dar bir alanda, pasif bir görevde sindirilmesi planlanıyordu. Eski Ahit'de biraz sonra detaylarına bakacağımız Eyüp'ün hikayesinde karşımıza çıkan Satan böyle bir roldeydi.
Bu algı operasyonu yetmemiş olacak, zaman içinde (ve tabi kağıt üstünde) yönetim kurulundan kovulup cehenneme yollanacak, her kötülüğün anası olarak bilinecekti. Kötülüğün anası kavramında bile hala cinsiyetinin (o kadar karalamaya rağmen) yaşadığı ve günümüze kadar geldiği açıktır. Diğer bir varyantı, Yahudilere göre baş belası Lilith karakteridir. Her türlü canavar, cin ve iblisle yatıp kalkan Lilith'in çocukları Dünyaya dehşet saçar. Çölde gizli saklı mağaralarda yaşayan Lilith, aslında bir nevi şehirdeki tapınaklardan atılmış, sürgüne gönderilen tanrıçamızın ta kendisidir. Belki hatırlarsınız; Lilith'in kökeni olarak görülen Lilitu, İnanna'nın güzel ağacına musallat olan üçlüden birisiydi. Diğerleri yılan ve Anzu adlı vahşi kuş, aslında bir kartaldı. Bunları İlkel Dinler Tarihi - 9 (Sümerler-1) adlı yazıda, Sümer mitolojilerinde işlemiştik. Yılan ve kartalı bir araya koyarsak; biz yine primat kökenli temel korkularımıza geri mi döndük?
Evet, bu aktardıklarımız çok dolanık bir hikaye, kim kimdir belli değil. Ama, milyonlarca yıl süren bir korku filminin ana karakterleri elden ele geçerken kimlikleri birbirine karışıp bulanıklaşıyor. İşte, bu yüzden Lilith, İnanna, İştar, Delebat bir aradayken muazzam bir itibar suikastine uğruyor ve savrulup kendilerini yekpare, ama ışıl ışıl bir kötülüğün içinde buluyorlar. Aşkın ve kozmik kötülüğün ta kendisine, Lucifer'a bakıyoruz artık.
Bu süper kötüyle işimiz uzun. Yazı dizimizin önemli bir bölümünü ona ayıracağız. Buna başlamadan, önce Satan'ı ve diğer bir önemli aktörü; Beelzebub'ı inceleyelim. Sineklerin tanrısı olarak bilinen Beelzebub, Lucifer'ın kurmay başkanı olarak bilinir; en yetkili komutanıdır; cehennem ordularınının başıdır. İsmine biraz dikkat edersek, kökeninin Baal olduğunu görürüz. İlkel Dinler Tarih - 11 (Babil Yaratılış Destanı) adlı yazıda aktardığımız gibi kendisi fırtına tanrısı ailesinden gelir ve Marduk'un Kenan bölgesinde hakim bir varyantıdır. Yehova'nın baş düşmanı olan bu tanrı ve ona ait tapınımın lanetlenmesi, yasaklanması ve kötülükle eşleştirilmesi gayet doğaldır. Ekonomi odaklı Mezopotamya uygarlıklarının yücelttiği bereket kültü ve tarım toplumu Baal ve İştar gibi yüce varlıklara ihtiyaç duymuştu. Yahudiliğin düşünce tarihinde bunu ezmesi için bu ikilinin cehennemin en karanlık ve soğuk yerine gömülmesi gerekmişti.
Eski Ahit'de Lucifer'ı görmeyiz. Onun yerine karşımıza Satan çıkacaktır. Kendisini tam olarak bir şeytan diyemeyiz, çünkü diğer örneklerinden farklı olarak; tanrı onu sarayında tutmuş, cennetten kovmamıştır. Fakat, bu onu iyi kılmaz. Satan’la ilk defa Eyüp'ün hikayesinde karşılaşırız. Kısaca, Eyüp hali vakti yerinde, ailesiyle mutlu mesut yaşayan bir adamdır. Fedakar, inançlı ve ahlaklı bu adam değerlerine tamamen bağlı; belki de bir üstün insan motifidir. Satan Yehova'ya kafa tutar; sevgili kulu Eyüp'ü bile yoldan çıkarabileceğini iddia eder. Yehova bunu yapamayacağını söyler, ama Satan ısrar eder ve onu sınaması için izin ister. Tanrıyla Satan bu iddiaya tutuşur ve zavallı Eyüp'ün üstüne trajediler yağmaya başlar. Ailesini, malını mülkünü kaybeder. Satan hızını alamaz, adamcağızı hasta eder, sağlığını bozar. Eyüp çok acı çeker ve bu katlanılmaz durumunun sebebini sorar. İşin sonunda tanrısı ona gözükür ve ona ne olduğunu anlayamayacağını söyler.
Aslında Satan'la iddialaştıklarını da söyleyebilirdi, ama bu bütün gizemi kıracaktı. Özetle, Satan'ın Eyüp'e yaptıkları Eski Ahit yazarına göre bize tanrının işlerini anlayamayacağımızı, onun iyilik ve kötülük kavramlarının bizim algımızın ötesinde olduğunu anlatır. Ha, işin sonunda Eyüp yine zenginlik ve güzel bir aileyle ödüllendirilip konu kapatılır ama okuyucu ve inanan kişinin buradan alması gereken, yüce tanrılarını sevmeleri ve ondan korkmalarıdır. Çünkü, onun planı bizim algımızın ötesindedir. Haliyle, tam olarak konumlandıramadığımız ve belli bir şekle (yada kalıba) sokamadığımız varlığına şükran duymamız gerekir. İşte bu hikayedeki Satan daha sonra, Faust gibi örneklerde göreceğimiz, bizi sınayan bir anti-melek olarak karşımıza çıkacaktır. Yazı dizimizin devamında kendisini tekrar konuk edeceğiz.
Bu hikayeyle beraber, varlığımızın ayrılmaz bir parçası olan ama anlam verilemeyen acı ve ızdıraplar için dahiyane bir çıkış noktası bulunmuş olur. İnananlar için özellikle ciddi hastalıkların artık bir anlamı vardır. Eyüp'ün hikayesindeki gibi bir sağlık durumunda, bunun Tanrının izniyle kendilerine musallat olduğunu bilirler ama neden olduğunu bilmezler. Böylece sıtma, cüzzam, kolera, veba ve kanser gibi ızdırap yüklü ölüm makineleri bir anlam kazanır ve bunlara yakalananlar acılar içinde kıvranıp çürürken, yüce Tanrılarına biraz daha yaklaştıklarını, onu biraz daha anladıklarını düşünürler. Öyle mi? Salgın ve hastalık konusunu ayrı bir yazı dizisinde işlerken göreceğiz...
Antik Yunan mitolojisinde, tanrılar ve insanlar arasında bir ruhlar bölgesi vardır. Bu ölümsüz varlıklar aşkındır, bazı güçlere sahiptir ve tanrıların alemiyle bizimki arasındaki bağlantıyı sağlarlar. Daimon denen bu varlıklar bizimle düşünce ve belki de rüyalarımız vasıtasıyla bağlantı kurarlar. Kimisi iyi, kimisi kötü bu varlıkların kulağımıza bir şeyler fısıldayıp bize istediklerini yaptırdıkları düşünülür. Bir nevi kötülüğün ruhlar dünyasında meşrulaştırılıp, yapan kişinin aklandığı bu kurnaz yapı Antik Yunan'da önemli bir yer tutmuştur. Hıristiyan düşünürlerin, Roma uygarlığı içinde dinlerini yayarken Yunan panteonunu cepheden kötülemesi pek mümkün değildi. Fakat, bu aracı varlıkları kendisine hedef seçip saldırabilirdi; bu da güçlü bir propaganda yaratmıştı. Daimonlar şeytanın elçileriydi ve onları dinlersek kötülüğe sevk ediliyorduk. Böylece, Antik Yunan'ı kendine miras alan Roma panteonundaki tanrılar hedef alınmamasına rağmen, aracıların şeytanla eşleştirilmesi inananları şüpheye düşürüyor ve o ana kadar açıklayamadıkları kötülüklerin kaynağını gösteriyordu. Bu akıllıca yaklaşım sayesinde demonoloji diye bir kavram oluşmuş, bu da cadı avına giden yolu açmıştı.
Özetle, Lucifer primat kökenli korku motiflerinin, ana tanrıça kültü ile birleşip, konudan habersiz Venüs'le ve onun semadaki yörüngesinde oluşan pentagramla simgelenen şeytandı. Kötülüğün biricik kaynağıydı ve tanrının kovduğu oğluydu. Onda vücut bulan kötülüğün tarihi yeni saçılımlara da gebeydi. Faust örneğindeki gibi ayartıcı iblisler, demonların kulağımıza kötülüğü fısıldaması ve buna bağlı cadı kavramı, cennetten kovulmaya bağlı kötülüğün yükselişi ve planı gibi bir çok kavram huzurumuza çıkmış; hem düşünce tarihinde, hem siyasi ideolojilerde, hem yönetim yapısında ve son olarak sanatta kendine çok önemli bir yer edinmişti.
Bir sonraki yazıda ünlü düşüş hikayesinin Sami kökenine, zaman içinde onun ve iblislerinin nasıl güçlere sahip olduğuna ve cehennemin dehşetine bakacağız. İlkçağ ve Ortaçağdaki şeytan ve kötülük algısına odaklanıyoruz.
Saygılar
Comments