Merhaba,
Ortaçağa geldiğimizde artık şeytanın imajı, ordusu, tarihi ve amacı iyice olgunlaşmıştı. Yeryüzündeki kötülüğün yegane kaynağı kendisiydi ve bu yola düşenlerin cezasını da o veriyordu. Onun varlığına inanmayan ve ceza sistemini ciddiye almayanların uyarılması gerekiyordu. Bu sebeple düzenlenen cehennem gezileri çok popülerdi; dindaşlara konunun önemini gösteriyordu.
Bu geziler, Sümerlerde Gılgamış ile başlamış, Odysseia ile devam etmişti. Roma döneminde Vergillius Aeneas'ı gezdirmiş, Zerdüştler Ardavirafname'yle bu dehşet dolu yeri anlatmıştı. Ortaçağda, şeytanın kimliği iyice yerleştiği için bu eserlerin en çarpıcı kısımlarını bir araya toplayıp, daha detaylı ve kapsamlı olanların yazılma zamanı gelmişti. Dante Alighieri bunun için kolları sıvayıp, İlahi Komedya'yı yazdı. Bu yazıda İlahi Komedya'nın bizi en çok ilgilendiren kısmı olan ve 19 yy'a kadar da okuyan herkesin favorisi cehennemin genel yapısını ele alacağız. Cehennemin popülerliğini neden 19 yy'dan itibaren kaybettiğini yazı dizimizin devamında tartışacağız. Konumuza dönersek; İlahi Komedya günümüze kadar hem düşünce hem de sanat aleminde yerini almış, Dünya tarihinin en önemli entelektüel eserlerinden birisi olmuştu. Ama biz ona geçmeden önce yine Ortaçağdan kalma önemli bir esere bakalım.
İlahi Komedya'nın öncülü eserlerden bahsetmiştik; bunlar İlkel Dinler Tarihi serisinde ve bu yana kadar Kötülüğün Tarihi'nde ele aldığımız eserlerdi. Ardavirafname'den sonra bu alanda (en azından günümüze yansımış ve popüler olacak) eser pek verilmedi; ta ki Tundale'nin Vizyonu'na kadar. 12 yy.'da İrlanda'da yazılmış eser Tundale adında hoyrat, kaba saba, dinsiz, imansız bir şövalyenin cehenneme yaptığı ruhsal yolculuğu anlatır. Diğer örneklerde olduğu gibi bu bir uyarı ziyaretidir, ama ilk defa burada 'yerinde deneyim' yaşanır. Tundale, kendisine eşlik eden bir melekle cehennem çukurunu gezerken buradaki bazı işkencelerden (istemeden de olsa) tadar ve bunların ne kadar ıstırap verici olduğunu görür. Bütün aşkın alem mitlerinde olduğu gibi Tundale'nin Vizyonu'nda da cehennem sahnelerini tam olarak anlatabilmenin yolu yoktur. O ortam insan aklının tezahür edebileceği şeylerin ötesindedir. Sinirlerimizi geren, rahatsız eden, acı veren, ıstırapla yakan yıkan her şey vardır, bildiğimizin misli mislidir. Bu işkenceden bütün duyu organlarımız nasibini alır, ama tamamen öznel bir deneyim olduğu için söze dökülemez; sadece Dünyadaki benzerlerinden esinlenebiliriz.
Tundale, gezisinde kadim zamanlardan bu yana bizimle yolculuk eden bazı sahnelere şahit olur. Örneğin, şeytan ve iblisleri koca bir çukurun dibindedir. Bunlar düşmüş meleklerdir ve yoldan, imandan, dinden sapan herkesi usulüne göre cezalandırırlar. Ardavirafname'de adı daha net konulmuş meteor düşmesi ve koca çukurdan yükselen ısı, kükürt kokusu gibi kadim motifler, Tundale'in rüyasına da girmiştir. Burada önemli bir fark, şeytanın bize eziyet ederken, eşdeğer miktarda kendisine de zarar vermesidir. Bir nevi sado-mazo prototipi diyeceğimiz bu şeytan figürü yeni bir varyanttır, öncüllerinden ayrılır. Tundale, gezisi esnasında soğuk cehennemi de ihmal etmez; yerinde ziyaret eder. Donmuş bir gölün ortasında yine şeytani bir varlık vardır; bu iblis etrafındaki ruhları çiğneyip yutar. İleride, bu sahnede başrolü Lucifer alacak ve Dante'nin cehenneminde en son katta bizi karşılayacaktır.
Tundale'in cehenneminde yeni bir şey daha vardır; eziyet edilen ruhlar bir süre sonra artık lime lime oldukları için işkence verimliliğini kaybeder. Bu yüzden ruhlar tekrar toparlanıp eski hallerine dönerler. Tazecik benlikler eziyete baştan tabi tutulur; parçalanınca tamir edilirler ve bu döngü sonsuza kadar devam eder. Bu muazzam dehşeti görüp, tadına baktıkça Tundale'de bir aydınlanma olur ve imana döner. Melek ona bu ortamın tamamen Tanrı'nın eseri olduğunu, şeytan ve ordusunun asla onun kontrolü dışında bir şey yapamayacağını söyler. Yani Tanrı mutlak güçlü olandır.
Peki mutlak iyi midir? İşte bununla ilgili Tundale'in bir sorusu olur; Tanrı bu kadar güçlüyse, kötülük onun kontrolü altındaysa, neden Dünya'da iyilerin hayatını yüceltip onları huzur ve zenginlik içinde yaşatmıyor? Meleğin cevabının başı biraz muallaktır, aynen Eyüp'ün Hikayesi'nde gördüğümüz gibi. Tanrı böyle bir hayat düzeni olmasını istediği için, Dünya bu şekildedir.
Meleğin ikinci cevabı ise çarpıcıdır; iyilere zenginlik verilirse yoldan çıkma ihtimalleri vardır. İşte bu yüzden, onlara Dünya üstünde bolluk, bereket verilmez; tam olarak huzur yoktur. Taşıdıkları iman gücüyle göçtükleri cennette onları her türlü zenginlik beklemektedir. Merak edenlere; iyilerin cennette ayartılma olasılıkları da yoktur. Yani aynı ruh, deneyim ve birikime sahip olmasına rağmen insan Dünya'da ikircikli, cennette mutlak iyidir. Diğer bir spekülasyonla, insan doğası gereği iyi değildir, bencildir. Tanrı onun bu arzularını bastırıp yaşamına müdahale eder. Bunu yazının sonunda tekrar ele alacağız. Biz şimdi asıl eserimize bakalım.
Dante, İlahi Komedya adlı başyapıtını 14 yy başlarında 12 yıllık yoğun bir çabayla, ölmeden bir yıl önce bitirebilmişti. Tundale'in Vizyonu'ndan esinlendiği ortam ve şeytan figürü yanında, cehennemi daha çok Antik Yunan mitolojisinden yaratıklarla doldurmuştu. Ayrıca hem kendi dönemi İtalya'sı ve Antik Yunan kahramanlar çağından insanları da eserinde, iyi kötü ayrımına göre üç bölgede ilgili katlara yerleştirmişti. Diğer eserlerden farklı olarak İlahi Komedya'da cehennem, araf ve cenneti kat kat ve detaylı gezersiniz. Her bir katta işlenen suç, arınma veya ödüllendirilecek eylem tanımlanır, buna göre sınıflanmış ruhlar karşılığını alır. İnsan doğasına çok uygun tasarlanmış bu yapıyla, Dante psikolojimize hitap eder. Diğer örneklere göre daha ılımlı cezalar ve ödüllerle bizi karşılar ama bunların gayet net sınıflandırması, bedelinin (fiyatının) ne olduğu, toplumun her kesiminden insana eşitçe uygulanması ve kazanımların korunması vardır.
Aslında bu öteki Dünya, mükemmel bir devletin örneğidir; kayıtsız şartsız egemenlik ve mutlak (ve keskin) adalet altında. Ne şeytanları, ne de melekleri satın alamazsınız; taraf toplayamaz, yönetime yandaş olamazsınız. Sonuç neyse, o kadardır; artık insani anlamda bildiğimiz bütün yan yollar kapanmış, mutlak bir doğruluk ve gerçekle yüzleşme zamanı gelmiştir. Ayrıca, bu hüküm zamana ve mekana göre değişmezdir. Eğer ceza çekecekseniz, bunu affı olmaz. Zaten bu durum cehennemin kapısında bir yazıyla tanımlanır; orası umutların bittiği yerdir.
Dante'nin cehennemini gezerken bazı çarpıcı ortamlara rastlarız. Yunan Mitolojisinden başat karakterler bizi karşılar. Örneğin cehenneme girecek ruhların Acheron'u geçmesi gerekir. Onları karşıya Charon geçirir. Hıristiyanlık öncesi dönemden kalma büyük insanlar Limbo'da öyle beklerler. Aristo, Platon gibileri buradadır; ceza görmez ama sonsuz bir boşluktadırlar.
Devamında ruhların hangi katta cezalandırılacağının belirlendiği hüküm odasına gelinir. Burada görevi Minos üstlenir. Önüne gelen ruhun cezasını belirlemek için onu yılan kuyruğuyla sarar ve ilgili kata fırlatır. Cehennem boyunca başka Antik Yunan figürlerine de rastlarız; Erinysler, Minotaur, Cerberus veya Centuri'ler gibi. Bunlar daha önceki yazıda ele aldığımız gibi kendi dinlerinin tasfiyesi sırasında şeytanın ordusuna katılmıştır. Kendilerini terk etmiş insanlığa karşı duydukları nefretle gazap olup üstlerine yağarlar.
Cezalardan da bazı örneklere bakalım;
· Şehvetle yaşayanların ruhları ebedi bir fırtına için oradan oraya sürüklenir.
· Oburlar bitmek bilmez bir yağmurun altında ıslak, üşümüş yatarlar.
· Açgözlü ve müsrifler büyük taşları tepeye kadar iterler, ama işi bitiremeden başa dönerler. (Bu taş taşıma motifi neredeyse tarihin başından beri var, kendi başına ayrı bir araştırma konusu olabilir)
· Öfkesine yenik düşenler, Styx nehrinde sürüklenir dururlar.
· Kafirler kendilerine özel mezarlarda pişerler.
· Katiller, kaynayan kanda haşlanırlar.
· İntihar edenler ağaçlara dönüşür ve Harpyler onları gagalar durur.
· Şiddet gösterenler ateş yağmuruyla yıkanırlar.
· Baştan çıkaranları şeytanlar sonsuza kadar döver, kırbaçlar.
· Dalkavuklar pisliğin içinde yatar ve yavaş yavaş çürürler.
· İkiyüzlüler çarmıha gerilir, hırsızlara yılanlar musallat olur.
· Hizipçi ve ayrılıkçılar sakatlanır, çürürler.
· Sahtekarlar bitmek bilmez bir kaşıntıyla, kanaya kanaya ızdırap çekerler.
· Hainler donmuş cehennem gölünde, karanlık, donuk ve ısıran bir acıyla cezalandırılırlar.
Dante, kendi zamanında önemli yer tutan bireyleri de unutmaz; yaptıklarına göre cehennem, araf ve cennete yerleştirir. Din adamlarının yozlaşmışlarına hiç acımaz, papasından kardinaline hepsine uygun bir eziyet bulur. Zaten başka bir eserinde (Ziyafet) bu konuya değinir; din asla din adamlarına emanet edilmemelidir. Onlar, ellerindeki bu ilahi güçle yozlaşmaya mahkumdur.
İlahi Komedya'nın karşımıza çıkan en önemli kavramı kişinin yalnızlığıdır. İnsan, bu ilahi alemde her ne katmanda olursa olsun yalnızdır. Bu zor durumu çözmeye çalışalım. Cehennem ve arafta bu anlaşılır gelecektir; çünkü cezanız yada çileniz sadece ve sadece sizin içindir. Bazı cezalar buna karşıt görünebilir, örneğin insanların kalabalık bir çukurda birbirlerine çarpıp durması, yada Araf yolculuğunda sürü sürü ilerleyenler. Fakat, unutmayalım ki çekilen acı ve ıstırap ruh bazında tamamen özneldir. Haliyle, onu çekersiniz ama kimseyle paylaşamazsınız. Daha da önemlisi kendinizi toplum içinde konumladığınız yer artık kaybolduğu için, bu acıdan daha fazlasını çekene bıyık altından gülemez, daha az çekeni kıskanamaz, ona öykünemezsiniz. Siz ve ebedi gazabınız artık bir olmuş ve her şeyden tamamen kopmuşsunuzdur.
Bu kesin yalnızlık önerisine cennet tarafındakiler için itirazlar daha yoğun yükselebilir. Orada insanlığın din, siyaset, para-psikoloji ve sanatta hep aradığı birlik vardır. Huzur, refah ve sevinç içinde yaşanan bu hayat inananlar için nihai amaçtır. Haliyle, cennetin üst katlarında Tanrı'nın görkemli ışığı ve enerjisi karşısında yıldızlar gibi dönen (ve parlayan) mutlu mesut ruh topluluğu artık tam olduğunu hissetmelidir.
Fakat, böyle olmaz çünkü yine kendisine orijin alabileceği daha azı veya çoğunu içeren başka birisi yoktur ve eylemleri en insancıl yapıdan uzaklaşmıştır. Bu mutlak birlik içinde eriyip, neşeyle Tanrının etrafında dönen insanların tek yapabildiği şey budur; döner dururlar. Diğer bütün deneyim, arzu ve eylemleri onları terk ettiği için, saflığa çok yaklaşmış ama biz yaşayanların anladığı anlamda benliklerini (kişilik ve karakteristik özellikleri, geçmişi, tecrübeleri, duygusal hafızası, eserleri, ürünleri, gayesi, ailesi, mülkü vs vs her şeyini) kaybetmişlerdir. Kendi kişisel fark, özellik ve başarılarını paylaşamadıkları için artık yalnızdırlar; her ne kadar bunun farkında olmayıp dönüp durmaya devam etseler de.
Eğer bir olmaktan kastımız, saflığın içinde eriyip gitmekse bunun tamamen hiç hale gelmekle ne gibi bir farkı vardır?
İleride değineceğiz John Milton'ın Lucifer'ına, ama şu sözleri şimdi çok anlamlı olmaz mı?
"Seni sonsuza kadar sevmek... Bundan büyük bir keder olabilir mi?"
Bir sonraki yazıda cehennemi Dünyaya indirmeye başlıyoruz. Avrupa tarihinin en karanlık zamanlarından birine, Engizisyon Mahkemesi ve Cadı Avı dönemine giriyoruz.
Saygılar
Not: Dante'nin İlahi Komedya'sını okumak için birden fazla yolumuz var. Tavsiyelerim şu şekilde;
1) İlahi Komedya - Rekin Teksoy çevirisi.
2) Gustave Dore'un illüstrasyonları. Şu linkte bir örneğini görebilirsiniz; The Divine Comedy: Illustrations by Gustave Dore.
3) Yordam Kitap'tan çıkan Manga versiyonu: İlahi Komedya - Manga.
Comments