Yazı dizimize, Moğolların Avrupa ve Ortadoğu akınlarıyla devam ediyoruz. Bir önceki bölümde Moğolların en büyük komutanı Subutay'ı, Şah Muhammed’in ölümünü duydukları yerde, Hazar Denizi kıyısında bırakmıştık. Bu noktada işgali sonlandırıp geri dönmeleri beklenirken, Cengiz Han emriyle ilerlemeye devam etti. Emrinde muhtemelen 20 bin askeri vardı ve önünde uzanan topraklarda yaşayan halklar hakkında pek bir bilgisi de yoktu. Fakat, bu belirsizlik onları durdurmadı. Önce Gürcistan üstüne yürüdüler. O zamanki Gürcü kralı George, Moğolları Müslüman ülkeleri işgal etmeleri yüzünden Hıristiyan zannediyordu. Fakat, pagan inanışa sahip olduklarını, hatta insani anlamda hiçbir şeye inanmadıklarını kısa sürede öğrendi. Ordusu imha edildi ve kendisi de bu savaşta ciddi yaralarla geri çekilmek zorunda kaldı. Subutay, Gürcistan içlerine doğru ilerleyişine devam etti.
Kafkasları aşdıktan sonra karşısına çıkan çeşitli derebeylerinin birleşmiş ordusuna saldırdı, fakat hezimete uğrayıp geri çekildi. Koalisyon saldırmayıp, dağların arasında sıkışmış Moğolların açlıktan kırılıp dağılması için beklemeye başladı. Subutay'ın birlikleri gerçekten bu kademeye gelmişti ki, kurnaz komutan karşı tarafa farklı bir yoldan yaklaştı. Koalisyonun önemli bir parçası olan Kıpçakları rüşvetle kandırıp uzaklaşmalarını sağladı. Geriye kalanların toparlanmasına izin vermeden karşı atağa kalktı ve koalisyon ordusunu dağıttı. İlginç Moğol mantığıyla, dostlarını satan Kıpçakları da affetmedi ve çekilen orduyu yakalayıp ezdi.
Buradan Ukrayna'ya geçerek yağmasına devam etti. Kalka nehri kıyılarında Rus ve Kiev prenslerinin birleşik ordusuyla karşılaştı. Karşısındaki güç ordusunun 3 katıydı, ama bu onları korkutmadı bile. Moğollar, inanılmaz manevra hızları, atlı okçularının yağmur gibi yağan okları, korkusuz ve hırçın süvarileriyle bu orduyu da imha etti. Rivayetlere göre Rus birliklerinin yüzde doksanı yok edilmişti. Subutay seferine bu noktada bir son verdi, çünkü ne yapacaklarını bilmiyorlardı. (*) Cengiz Han'dan yeni emirleri istedi. Geriye dönüp Çin üzerinde bir sefere katılmaları bildirildi. O da dönüş yolunu Hazar Denizi'nin kuzeyinden yapmaya karar verdi. Bu bölgede kalan Kıpçak ve Volga Bulgar'ını da dağıtarak yoluna devam etti. Böylece tarihte bir daha örneği görülmemiş bir turu tamamlamıştı. Sürekli savaşarak Hazar Denizi'nin etrafını dolaşmış, bütün düşmanlarını yenip şehirleri yağmalamıştı. Üstünden silindir gibi geçtiği bu toprakları feth etmemiş, ama yaşayan toplumlar hakkında bol bilgi toplayıp geri dönmüştü.
1229 yılına geldiğimizde Cengiz Han ölmüş, oğulları mirasını devralmıştı. Daha önceki yazıda belirttiğim gibi başa büyük oğlu Cuci değil, ortanca oğlan Ögeday geçmişti. Böylece zaman içinde Moğolların ilerleyişini durdurup parçalanma ve geri çekilmesini başlatacak çatlak, hanedan içinde oluşmuştu. Fakat, bulundukları dönemde bunu öngörmek çok mümkün değildi. Askeri güçlerine karşı durabilecek hiçbir ordu yoktu. Bir de bunun üstüne devlet yapısındaki modernizasyon çalışmalarının başlamasıyla, sivil kimlikleri de güçlenmeye başlamıştı. Ögeday Han zamanında, Karakurum başkent seçildi. İşgal altındaki ülkelere vergi sistemi getirildi, kağıt para uygulamaya alındı ve haberleşme ağı genişletilip bir posta servisi kuruldu. Dini tolerans arttırılıp, inanç serbestliği getirildi. Son olarak, Cengiz Han'ın yürürlüğe getirdiği "Yasa" adlı hukuk sistemi, bütün imparatorlukta uygulamaya alınıp, anayasa olarak ilan edildi.
1235 yılında Ögeday, Cuci'nin oğlu Batu Han'ı Rusya ve Doğu Avrupa'nın fethi ile görevlendirdi. 100 bin kişilik bir orduyla sefere çıkan Batu Han ve generali Subutay, önce Hazar Denizi kıyısında yaşayan Volga Bulgarları ve diğer Kafkas halklarının topraklarını ele geçirdi. Ukrayna'nın doğusunu yakıp yıktıktan sonra kuzeye yönelip, dağınık durumdaki Rus prenslerinin üstüne yürüdü. Birlik olmalarına izin vermeden her birini tek tek imha ederek, bütün bölgeyi yağmaladılar. 1240 yılına kadar devam eden bu seferin son noktası, bölgenin en büyük kenti olan Kiev'in yoğun bir kuşatma sonucu alınması oldu. Böylece, bütün Rusya işgal edilmişti. Batu Han'ın bu seferi, Rus halkı için büyük bir yıkım oldu. Tahminlere göre 7.5 milyonluk nüfusun, 500 bini bu dönemde katledildi. Şehirler yıkıldı, eli iş tutan bütün zanaatkarlar ve işe yarayacak çocuk ve genç kadınlar köleleştirildi. Bütün kaynakları sömürülen Rusların kendilerine gelip bir birlik kurması yüzyıllar sürdü. Bazı tarihçilere göre, Moğolların bu akınları olmasaydı, Rus birliği belki de hiç sağlanamayacaktı.
Batu Han, Rusya ve Ukrayna'nın işgali tamamlandıktan sonra, ordularını bölüp Polonya ve Macaristan'a yürüdü. Polonya seferine giden birlikler inanılmaz bir hıza ulaştı. Bütün çarpışmalar, kale kuşatmaları ve yağmalar dahil, günde 50 km'ye yakın bir hızla ilerliyorlardı. Polonya'nın neredeyse tamamını işgal edip, Prag'a kadar geldiler. Bu esnada Batu Han ve Subutay'ın komutasındaki birlikler, zamanındaki en güçlü Avrupa ordusu olan Macar kralının birlikleriyle karşılaştı. Diğer savaşlardaki gibi, zorlu manevra ve kandırmacalarla kendilerinden en az 2 kat güçlü görünen orduyu tamamen imha ettiler. Macar kralı ülkesini terk edip, Balkanları Moğollara bıraktı. Batu Han, Macaristan'ı yağmaladıktan sonra Sırbistan ve Bulgaristan'a da girdi. Bütün bölgeyi kontrol altına aldıktan sonra kuzeye yönelip, Polonya'daki ordusuyla birleşmeye karar verdi. Atlantik kıyılarına kadar bütün Avrupa'yı işgal etmeyi planlıyordu ve bunun önünde engel olabilecek hiçbir ordu yoktu. Papa, Moğollar'a karşı bir haçlı seferi ilan etmesine rağmen, bunun bile onları durdurabileceği şüpheliydi. Fakat, Avrupa'nın şansı yaver gitti, çünkü Ögeday Han ölmüştü ve yerine kimin seçileceğini belirlemek için kurultay toplanıyordu. Batu Han, birliklerinin önemli bir kısmını alıp Avrupa'dan çekildi. Geriye yıkılmış harap şehirler ve kafataslarıyla dolu geniş araziler bıraktı.
13. yüzyılın ortasına geldiğimizde, Moğollar yeni hedeflerini Ortadoğu'nun işgali olarak belirlediler. Tuluy Han'ın oğlu Hülagü Han bununla görevlendirilip, 1256'da yola çıktı. Harezm topraklarından geçtikten sonra, önce Kuzey İran dağlarına yönelip, generali Ketboğa'nın 1253'te başlattığı Haşhaşi seferine katıldı. Aşılmaz dağlar, sarp kayalıklara kurulmuş kaleleri, artık ustalaştıkları kuşatma silahlarıyla bir bir yıkarak, Haşhaşilerin buradaki hükmünü yok ettiler. Daha sonra, Hülagu birliklerini toplayıp Irak'a yöneldi. Bağdat halifesi Müstasım'dan bağlılık yemini istedi, fakat reddedildi. Böylece zamanın en büyük şehrinin, Bağdat'ın kuşatması başladı. Müstasım, öncü Moğol birliklerini şehrin dışında karşılayıp bozguna uğrattı. Fakat, süvarilarini kaleye çekmeyip Dicle kıyısında kamp kurmalarına izin verdi. Diğer saldırıları da püskürteceklerini zanneden birlikler, ani Moğol baskınıyla bir gün sonra yok edildi. Şehri saran birlikler kuşatma silahlarıyla yaklaşık 10 günlük bir bombardıman sonucu duvarları yıktılar ve şehre girdiler. Müstasım'ın teslim olma teklifini reddedip, her zamanki hınçlarıyla halkı katledip şehri yıktılar. Bilgelik Evi'ne saldırıp, bütün parşömenleri Dicle'ye attılar, binaları yaktılar. Neredeyse herkesi öldürüp, Abbasi Halifeliğine son verdiler. Müstasım, ya atların ayakları altında ezildi, ya da daha dehşetli bir rivayete göre kendi hazinesiyle beraber kapatıldığı bir hapishanede açlıktan ölüme terk edildi. Böylece, Müslümanlık tarihinde ilk defa halifesiz bir dönem yaşandı. Ayrıca bu yıkımla beraber İslamın Altın Çağı'da sona ermiş oldu. Rivayete göre, Dicle'ye atılan parşömenlerden çözülen mürekkep, nehri uzun zaman siyaha boyadı. Karanlık, Bağdat'ın üstüne çöktü ve tekrar toparlanması yüzyıllar sürdü.
Bu yıkım gücü (**), ilk defa 1260 yılında durduruldu. Ayn Calut savaşında Memlükler, Moğolları yenilgiye uğrattı. Bunda en önemli faktör, Memlüklerin tarafında yer alan Altın Ordu askerleriydi. Bunlar zamanında hanedandan düşen Cuci'nin soyundan gelen savaşçılardı. Moğolların saldırı ve savunma taktiklerini çok iyi bilen Altın Ordu komutanları, onlara karşı kendi hilelerini kullanarak ciddi bir bozguna uğrattılar. Kudurmuş seller, ilk defa durdurulmuş ve geriye püskürtülmüştü. Ama tamamen yenilmeleri ve işgal ettikleri topraklardan çekilmeleri yüzyıllar sürdü.
Gelecek bölümde bu yıkımın sonuçlarına değinip, bir daha geriye gelmeyen ışığın nasıl söndüğü ve neye dönüştüğüne odaklanacağız.
Sevgiler
(*) => Bunu ben söylemiyorum. Harold Lamb, Moğolların Efendisi Cengiz Han kitabında buna değinmiş. Hiç bilmedikleri topraklarda, sınırlı kaynaklarıyla yaptıkları savaşları sürekli kazanan Moğolların ne yapacaklarını bilememeleri, herhalde Dünya tarihinde hiçbir sefer komutanına nasip olmamıştır. Cengiz Han, onlara son adamınızı da kaybedinceye kadar ilerleyin dese, herhalde hiç durmayacaklardı.
(**) => Cengiz Han ve hanedanının seferlerini bu belgeselde izleyebilirsiniz.
Comments