Yazı dizimize Semerkant düştükten sonra olanlarla devam ediyoruz. Cengiz Han'ın birlikleri iki önemli bölgeye hareket etmişti. En küçük oğlu Tuluy, Horasan bölgesine girerken, kuzeyde Cuci ise Ürgenç kuşatmasını başlatmıştı. Fakat, şansı yaver gitmemişti. Amu Derya kıyısında delta içinde kurulu kenti, klasik kuşatma ekipmanlarıyla düşürmek mümkün değildi. Sulak alanda yeterince kaya bulunamadığı için duvarlar dövülemiyordu. Bu sırada, Çağatay ve Ögeday ona katılıp saldırıya destek oldu, fakat bir türlü sonuç alamıyorlardı. Cuci savunmacılarla pazarlığa oturmaya kalkınca, kardeşleri buna şiddetle karşı çıktı. Bir anda eski defterler açılıp, Cuci'nin aileye bağlığı ve babasının kim olduğu sorgulanmaya başlandı. Cengiz Han bu noktada büyük bir hata yaptı; en büyük oğlu ve belki en iyi taktik uzmanı Cuci'yi görevden alıp Ögeday'ı kuşatma lideri olarak atadı. Cuci, doğal olarak bu durumu kabul etmeyip bölgeden ayrılıp kuzeye çekildi. Bu ilk çatırtı ileride Moğol hanedanının başına büyük dert olacaktı. Ögeday komutasında birlikler şehre girdiler. Her zamanki gibi zanaatkarları yurda gönderip, genç kadın ve çocukları esir aldılar ve geriye kalan herkesi öldürdüler.
Bu esnada, Subutay emrindeki birliklerle Hazar Denizi güneyinde, kaçak Şah Alaaddin Muhammed'i arıyordu. Şahın küçük bir birlikle, Hazar Denizindeki bir adaya kaçtığını öğrendi. Bu adayla ilgili araştırmaların sonunda cesedine ulaştılar. Rivayete göre imparatorluğunun çöküşünü kaldıramadığı için geçirdiği bir şokla ölmüştü. Diğer bir iddia ise zatürreydi. Subutay, bu haberden sonra geri döneceğine kuzeye doğru ilerleyip, inanılmaz Kafkas ve Ukrayna seferini başlattı.
O sırada Tuluy Horasan'a girmiş, imparatorluğun güneyini işgal ediyordu. Merv şehrinin kuşatma ve alımı çok sert oldu. Tuluy, diğerlerindeki gibi şehir teslim edilirse sivillere zarar verilmeyeceği hakkında güvence verdi. Şehrin ileri gelenleri masum halkı çıkışa için ikna etti. Tuluy'un birlikleri onları şehrin dışında bekliyordu. Dört gün içinde bütün şehir boşaltıldı. Moğollar sözlerini tutmayıp, açığa çıkan halkın üstüne çullandı. Muhtemelen tarihteki en büyük açık hava kıyımı yaşandı. Erkekler, kadınlar ve çocuklar ayrı gruplara ayrıldı. Tuluy, yüksek bir tepeye kurduğu ordugahın önünde, bu insanların bakışları altında, Merv yöneticileri ve subaylarının hepsini kılıçtan geçirtti. Sonra kadın ve çocukların gözü önünde, bütün erkekleri yüzüstü yere yatırtıp, ellerini arkadan bağlattı. Süvarilerini bu insan sürüsünün içine sürüp, hepsini ya kılıçtan geçirtti, ya da atlarıyla ezdirdi. Kadın ve çocuklar arasında köle olacakları ayırıp, kalanları da öldürttü. Daha sonra, Horasan'daki ilerleyişine devam edip, Nişabur önlerine geldi. Diğer şehirlerde olanları öğrenen Nişabur halkı, şehirlerini sonuna kadar savundular. Bu esnada, Cengiz Han'ın sülalesinden birisi olan Tokuçar'ı öldürmeleri sonlarını getirdi. Büyük bir öfke ve hınçla saldıran Moğollar, şehre girdikten sonra yaşayan herkesi ve her şeyi (kedi ve köpekler dahil) öldürdüler. Bu katliamı Tokuçar'ın dul karısı yönetmişti.
Subutay, Hazar kıyısında şahı öldürmüştü, ama oğlu Celaladdin hala sağdı ve önemli bir birlikle Afganistan'a geçmişti. Cengiz Han yaşamasına izin veremezdi. Bu yüzden ana orduyla üstüne yürüdü. İndus nehri kıyısındaki bir savaşta onu yendi, ama ele geçiremedi. Celaladdin, Hindistan'ın içlerine doğru çekilmişti. Moğol birlikleri hızlı takiplerine devam ediyorlardı. Fakat bir yerde durdular, çünkü hiç alışık olmadıkları bir iklime girmişlerdi. O ana kadar kimsenin durduramadığı Moğolları, nem ve sıcak durdurmuştu. Cengiz Han daha fazla ilerleyemeyeceklerini anlayınca, Celaladdin'in peşini bırakmak zorunda kaldı. Harezm'den geriye kalanları yok etmek için sınırlı bir birlik bırakıp, seferini 2. yılında sonlandırdı ve yurduna geri döndü.
Moğollar, Harezm topraklarında büyük bir katliam yaptılar. Buraya kadar bahsettiğimiz şehir katliamları dışında, araziye yayılıp küçük yerleşimleri de yok ettiler, saklanmış insanları bulup öldürdüler. Nazilerin SS'leri gibi cephe gerisinde birlikler kurdular. Bunlar camilerden ezan okutup düşmanın uzaklaştığı izlenimi verdiler ve çağrıya gelenleri öldürdüler. Büyük şehir katliamlarında cesetlerin altına saklanıp kurtulmaya çalışanları öğrenince, bundan sonra kafası kesilmemiş kimseyi bırakmadılar. Şehirlerin gıda stoklarını yağmalayıp, geriye kalanların uzun dönemde açlıktan ölmesini sağladılar. Tek tek boğaz kesmenin yoğun emek ve zaman kaybı olduğunu düşünüp, insanların üstüne atlarını sürüp ezdiler. Saldırdıkları diğer ülkelerde böylesine kapsamlı katliamlar yapmamışlardı. Ama Müslümanlara karşı acımasızlardı. (*)
Katliamın boyutları konusunda bir çok tahmin var. Bunların arasında en çok kabul edilen, Harezm nüfusunun %25'nin katledilmesidir. Kabaca, 1.7 milyon insanın bu iki yıllık işgal süresinde öldürüldüğü düşünülüyor. Bunun üstüne, uzun vadede devam eden açlık ve üretim kesintisi bunu çok daha yüksek bir yere taşımış olabilir. Genel olarak, hiç bir uygarlık böylesine korkunç bir kıyım ve yıkıma uğramamıştı. Cengiz Han, bu işgal sonrası yurduna geri dönmüş, ama elini ne kadar balçığın içine soktuğunu da anlamıştı. Yakın çevresine itiraf ettiği kadarıyla, Harezm işgali ve kıyımın çok şiddetli olduğunu kabul etmiş, bunun için Moğolların cezalandırılacağına inanmıştı. Düşündüğü gibi olmadı, intikam alınmadı. Moğolları, tekrar bir araya gelen bir Harezm yok etmedi. Ama başka şeylerin olmasını sağladılar.
Harezm toprakları kalan Moğol birliklerince talan edilirken, Celaladdin Hindistan'da tutunamayıp Kafkaslara yöneldi. Gürcistan ve Azerbaycan'daki kısmi işgalleri sonrası, döneminin önemli gücü Anadolu Selçuklu Devleti tarafından yenildi ve kaçarken bölgedeki eşkiyalarca öldürüldü. Geriye kalan birlikler, Harezmiya adı altında Orta Doğu'da toplanıp, Eyyübi'lerin kontrolüne girip Kudüs'ü 1244'de Haçlılardan aldı. Bu durum, 7. Haçlı Seferinin başlamasını sağladı, ama şehri savunmayı başardılar. Bundan sonra 1917'ye kadar şehrin kontrolü Müslümanlarda kaldı.
Harezm imha edilmiş, Cengiz Han yurda geri dönmüştü. Fakat Subutay, hala Kafkaslardaydı ve önünde Ukrayna uzanıyordu. Ayrıca, Moğollar Orta Doğu'nun kontrolünü de tam anlamıyla ele geçirememişti. Bir sonraki yazıda bu seferlere odaklanacağız.
Sevgiler
(*) => El Cüzcani, o döneme şahitlik eden bir tarihçi. Tabakat-ı Nasıri adlı eserinde, hem kendisi, hem de dinlediği şahitlerden Moğol yıkımını paylaşıyor. Bu kitapta en çok dikkatimi çeken kısım şöyle; Moğol kuşatması altında aylardır ezilen bir kalede su kaynakları tükeniyor. Daha fazla dayanamayacaklarını anlayınca şehrin komutanı bütün erkekleri bir meydanda toplayıp, Moğolların daha önceki kuşatmalarında ne yaptıklarını anlatıyor. Sonra, onlara evlerine gidip eş, çocuk ve akrabalarının hepsini öldürmelerini söylüyor. Nihayetinde bütün erkekler tekrar bir araya gelip, kale kapısını açacak ve olabildiğince Moğolu öldürüp intihar edecekler. Herkes başlarını önüne eğip evlerine yöneliyor. İşte tam bu sırada bir mucize oluyor ve uzaktan bulutların toplanmaya başladığı görülüyor. Gelen yağmur sayesinde su sorunu çözülüyor ve erkeklerin bu korkunç planı uygulamasına gerek kalmıyor. Moğollar da durumu görüp, kuşatmadan vazgeçip başka bir şehre yöneliyorlar.
Comments