Cengiz Han, yani ilk bilinen adıyla Temuçin (*) 1162 yılında, şimdiki Ulan Bator'un yakınında bir yerde doğdu. Babası, Moğol kabilelerinden birisinin başıydı. Tatarlar tarafından babası zehirlenip öldürülünce, kabilenin başına geçmek istedi fakat küçük yaşı ve deneyimsizliği yüzünden kabul edilmeyip ailesiyle beraber sürüldü. Ot bitmeyen ıssız arazide, hiçbir kural kabul etmeyen zalim ve yağmacı kabileler arasında sıkışan bu küçük grubun sağ kalması beklenmezdi, ama onlar başardılar. Küçük avlar, topladıkları meyveler ve yeri geldi mi leşlerle beslendiler. Böylesine acımasız koşullara rağmen direnip sağ kaldılar. Temuçin bu dönem boyu annesinden çok şey öğrendi, tavsiyelerini dinledi. Birbirini yiyen bu göçebelerin artık birleşip, düşmanlarını (başta Çin Hanedanları) ezmesi gerekiyordu. Temuçin, büyüdükçe kendisine bağlı insan sayısı da arttı. Babasından miras kalan kabilesine dönüş yolunu buldu ve başına geçti. Fakat, işler hala iyi gitmiyordu, hala zayıftılar. Merkit kabileleri bir baskınla yurdunu talan edip, eşi Börte'yi kaçırdılar. (**) Uzun bir uğraş sonu, ancak bir yıl sonra Börte'yi geriye alabildi. Bundan dokuz ay sonra Börte, Temuçin'in ilk oğlu Cuci'yi doğurdu. Fakat, babasının kim olduğu tartışmaları, dönüşünden hemen sonra hamile olduğunu açıkladığı için hiç bitmedi. Her şeye rağmen, Temuçin hem karısını, hem de Cuci'yi sahiplendi ve asıl hedefine doğru devam etti. (***)
Moğol birliğini kurabilmek için savaş ve diplomasi çalışmaları devam ederken, bunu desteklemek için "Yasa" denen kanunları hayata geçirdi. Önceleri, sadece üst seviyede komutanların bildiği bu kodu, Harezm'de Buhara kentine girdikten sonra halkına açıkladı. Moğolların işleyişinde önemli bir yer edinen Yasayı sonraki bölümlere bırakıp tarihsel izden devam ediyoruz. 1206 yılına kadar, bütün Moğol kabilelerini birleştirip, yapılan "Kurultay"la beraber Cengiz Han olarak anılmaya başladı. Annesinin öğütlerini yerine getirmiş, bu muazzam savaş makinesini birleştirmeyi başarmıştı. İlk hedefleri Çin oldu. Önce Xia Hanedanı üstüne yürüdüler. Bu ülkede yaptıkları savaşlarda, atlı birliklerinin kale kuşatmalarında pek de işe yaramadığını gördüler. Ele geçirdikleri şehirlerde zanaatkarların önemini bilip, onları aralarına alarak kuşatma silahları yaptırdılar. Burada tecrübe ettikleri kuşatma teknikleri, daha sonra Batı Asya ve Doğu Avrupa seferlerinde çok işlerine yarayacaktı. Batı Çin'in işgali devam ederken, Uygurlar da onlara katıldı. Böylece Asya steplerinin neredeyse tamamına hakim olmuş Moğollar, Xia Hanedanı yıkıp, Kuzey Çin'e yöneldiler. Kısa sürede burada da başarılı olup Jin Hanedanını püskürttüler ve Pekin'i ele geçirdiler. 1215 yılına geldiğimizde Çin'in büyük bir bölümü Moğolların kontrolüne geçmişti. Cengiz Han, Çin'le işini bitirince batıya yöneldi. Kara Kitan denen kabileler önemli bir tehdit oluşturuyordu. Önündeki bir kaç yıl boyunca bu bölgeye yaptıkları ağır saldırılarla Kitan'ları dize getirmeye başardılar.
İşte bu andan itibaren Müslüman dünyasına temas etmiş, onlara göre farklı bu toplumu anlamaya çalışıyorlardı. Karşılarında dönemin en güçlü Müslüman ülkesi vardı, Harezm İmparatorluğu. Sünni Türk kökenli bu imparatorluğun kurucuları Memlüklüydü. Selçuklu İmparatorluğundan ayrılmış, zengin ticaret ağları ve verimli toprakları sayesinde ekonomisi güçlenip, büyük bir ordu kurmuş olan Harezm, döneminin uygar ama kibirli bir ülkesiydi. O dönemin imparatoru Şah Aladdin Muhammed'di. Dış ilişkilerinde derdi daha çok Bağdat Halifesi ve onun hükmüydü. Onun dini liderliğine karşıydı. Askeri ve ekonomik açıdan küçük gördüğü halifeyi tanımıyor, bölgedeki İslam aleminin liderliğine soyunuyordu. Fakat, topraklarındaki birliktelik hassas dengelere bağlıydı. Farklı mezheplerden ve ırklardan gelen bu topluluk içinde dayanışma yok denecek kadar azdı. Ortak çıkarlar sayesinde siyasi egemenlik devam ediyor, ama kalıcılık vaat etmiyordu. Yine de kolay lokma değillerdi. Tahminen 400 bin kişilik orduları vardı ve yenilmez görülüyorlardı.
Moğollar, ticaretle bu ülkeyi gezmeye başlamış, zamanının ilim, bilim ve sanat merkezleri olarak bilinen Buhara ve Semerkant gibi dev şehirleri görüp hayran kalmışlardı. Moğol tarihçilerine göre, Cengiz Han Harezm'le sadece ekonomik ilişkiler hedefliyordu, savaş ya da işgal planı yoktu. Belki de, böylesine büyük bir güce karşı saldırının hüsranla bitmesinden çekindikleri için bir türlü harekete geçemiyorlardı. Ta ki, Harezmliler Moğollar'a göre en büyük hatayı yapıncaya kadar.
Ülkenin kuzey doğusundaki Otrar isimli şehirde, bir grup Moğol tüccarı casusluk yaptığı iddiasıyla hapsedildiler. Cengiz Han, konunun çözülmesi için şahın bizzat kendisine üç elçi gönderdi. Şah karşısındaki gücü önemsemedi, daha doğrusu iyi tartmamıştı (4*). Elçilerin kelleleri vurulup geri gönderildi. Moğol kültürüne göre bu en ağır hakaretti. Cengiz Han, kabilelerini toplayıp savaş hazırlığına başladı ve tahminen 200 bin kişilik bir orduyla harekete geçti. Oğulları Cuci, Çağatay, Ögeday, Tuluy ve en iyi generalleri Sebutay ve Jebe komutasındaki birliklerini Tengri Dağlarına sürdü. Kış dönemine denk gelen bu ilerleyiş, orduya önemli kayıplar verdirdi. Önlerine kattıkları hayvan sürülerinin çoğu telef oldu. Yiyecek kıtlığını kendi atlarından damar yolu açıp, kanlarını içerek aştılar. Yoğun fırtınalar ve kar, koşulları daha da kötüleştiriyordu. Ama daha önce de bahsettiğimiz gibi Moğollar yüksek askeri disiplin ve iradeleriyle bu zorlu koşulları aşmayı başardılar. Dağlardan inince, Cengiz Han ordusunu bölüp Harezm topraklarına bir kaç yerden girmişti. Böylece Harezm İşgali başladı. (5*)
Şah, bu sırada Moğolları karşılamak için ordusunu toplayıp kuzeye çıkmıştı. Şans eseri Cuci'nin birliklerine denk geldiler. Moğolların bu ön kolu, karşılarındaki Harezm ordusuna göre çok küçüktü. Fakat Cuci, babasına karşı zor durumda kalmak istemediği için, saldırı emri verdi. Atlı birlikleri yıldırım gibi düşman cephesine dalmış, merkezine doğru ilerliyordu. Harezm birliklerini donduran bu saldırıyla şahın kendi hayatı bile riske girmişti. Moğol öncüleri ona bir ok atımı mesafeye kadar gelmişti. Merkez birliklerinin inatçı savunması bu saldırıyı püskürttü, ama sayıca üstünlüklerine rağmen karşı atağa geçemediler. Cuci, o gece bulundukları bölgeyi ateşe verdirdi ve birliklerini iki günlük kesintisiz bir at koşusuyla geri çekti. Şah ve ordusu sabah uyandıklarında karşılarında yanık bir arazide, cesetlerle kaplı topraktan başka bir şey görmüyordu. Ansızın ortaya çıkan Moğollar yıldırım gibi çarpmış, sonra bir anda yok olmuştu. Muhtemelen Şah'ı bir korku aldı, açık meydanda bu canavarlara karşı savaş kazanma şansının olmadığına karar verdi. Bu yanlış değerlendirmesiyle en önemli hatasını yaptı; Şehir savunmasının daha kolay olacağını düşünerek ordusunu büyük şehirlere dağıttı ve ağır süvarilerini de yedek güç olarak Semerkant'a çekti. Bu büyük bir hataydı çünkü, Moğollar düşündüğünden daha hızlı manevrayla ayrılıp birleşiyor, şehirleri kuşatıp farklı rotalara ilerliyordu. Cuci, bu temastan sonra Sir Derya üzerinden kuzeye ilerleyip, bu hattaki şehirleri yağmalamaya başladı. O sırada Çağatay ve Ögeday, işin başladığı Otrar şehrini kuşattılar. Harezm işgali boyunca Moğolların karşılaştığı en ağır direnç bu şehirde oldu. Yine de 5 aylık bir kuşatma yetti ve şehir düşürüldü. Otrar yağmalandı, yakıldı ve yıkıldı. Tarihten tamamen silindi. (6*)
Şah, ordusunu büyük şehirlere dağıttığı için, Sir Derya üzerindeki şehirleri Moğollardan koruyacak hiçbir şey kalmamıştı. Cengiz Han, ana birliklerini dağdan indirip, oğlu Tuluy'la beraber bu şehirlere yüklendi. Yağma bittikten sonra, hızlı bir koşuyla Buhara önlerine geldiler. Şehrin savunması güçlü değildi, ayrıca Harezm ordusundaki Orta Asya kökenli Türkler, kuşatmanın üçüncü gününde soyları sayesinde bir şanslarının olacağını düşünerek şehri terk ettiler. Savunanların motivasyonu iyice düştü, Moğollar saldırılarını yoğunlaştırdı. Kısa sürede şehir düştü ve neredeyse tamamı yıkılıp, yağmalandı. (7*) Genç kadın ve çocuklar köleleştirilirken, geriye kalan herkes, teslim olan askerler dahil herkes öldürüldü.
Cengiz Han, Buhara yağmasını ordunun bir kısmına bırakıp hemen Semerkant'a ilerlemeye başladı. Bu şehrin de savunması çok güçlü sayılmazdı, ama Moğol istilasının başladığı günlerde Şah durumu anlayıp başkentine ek duvarlar ve kaleler yaptırıp güçlendirmeye başlamıştı. Ne yazık ki, Moğolların yıldırım hızını ön göremediği için, kale inşaatları bitmeden Cengiz Han'ın ordularını karşısında buldu. Kuşatma devam ederken, Otrar'ı tarihten silen Çağatay ve Ögeday da ona katıldı. Topladıkları köleleri önlerine katmış, kuşatmanın önüne sürüklemişlerdi. Çaresiz insanlar, kendi ülkelerinde düşman olmuş, Semerkant'a saldırıyor, daha doğrusu hattın önünde kırılıyorlardı. Şah, kuşatmayı yarmak için taarruza kalktı ama Moğollar bunları içlerine çekip tamamını imha ettiler. Semerkant, saldırılara daha fazla dayanamayıp teslim oldu. Cengiz Han'ın birlikleri şehirdeki bütün askerleri öldürdü. Sivil halka şehri terk ederlerse dokunulmayacağı söylendi, ama dışarıya çıkan herkes iki gün içinde katledildi. Şah, bu esnada kaçmayı başarmış, istihbarata göre Hazar Denizi'ne doğru gidiyordu. Cengiz Han, en iyi komutanı Subutay'a 20 bin asker ve 2 yıl süre verdi. Şahı yakalayıp, ailesiyle beraber öldüreceklerdi.
Bu sırada, kuzeyde işini bitiren Cuci, güneye inip Ürgenç'in kuşatmasını başlattı. Cengiz Han, yanına Ögeday ve Çağatay'ı alıp bu tarafa yöneldi. Küçük oğlu Tuluy'u da Horasan bölgesine göndermişti. Harezm'in önemli bir kısmı yok edilmiş, ama hala dayanma gücüne ve kaçan bir hükümdara sahipti.
Bir sonraki bölümde, Harezm'in kalan şehirlerindeki imhaya bakıp, Kafkaslardan Ukrayna'ya uzanan işgale değineceğiz.
Sevgiler
(**) => Merkit kabilesi Moğolistan’ın kuzeyinde yaşardı. Zamanında babası, annesini bu kabileden çalmış ve oğluna Merkit’lerden bir eş alarak (bir nevi) özür dilemek istiyordu. Fakat, oğlu başka bir kabileden Börte’yle evlenince, Merkit’ler de intikam için karısını kaçırdılar.
(***) => Cengiz Han (Mongol) filminde bu hikayeyi, kısmen çarpıtılmış olsa da izleyebilirsiniz. Kısmen diyorum, çünkü aşkı ön plana alan filmde Cengiz Han’ın asıl başarısı olan Moğol birliğini kurması ikinci planda kalmış. Onu farklı ve üstün kılan romantik eş olması değil, zalim, kudretli ve tapılası bir lider olması.
(4*) => Aldığı istihbarat, Moğolların Çin'de şehir kuşatmalarında çok ciddi kayıplar verdiği doğrultusundaydı. Bu kadar barbar bir kavimin teknik yeterliliği soru işaretiydi. Halbuki, burada kaçırdığı iki konu vardı; Birincisi, yukarıda da belirttiğim gibi, Moğollar bu konudaki eksiklerini gidermek için teknik kadrolarını kurup her türlü kuşatma silahını yapmaya başlamıştı. İkincisi, Moğolların ne kadar tehlikeli olduğunu tam anlamamıştı. İlk temasla beraber, Müslüman elçileri Moğol topraklarına gelip, Cengiz Han'ın yurdunu ziyaret etmişlerdi. Bu ziyaretlerinde, insan kemiklerinden yapılma kuleler görmüş, bunun sebebini sormuşlardı. Moğollar, kendilerine isyan edenleri öldürüp, böyle kuleler yaptıklarını söylemişti. Döndüklerinde bunlar anlatılmıştır, ama muhtemelen böylesine bir acımasızlık ve bundan bir eser çıkartma ancak fantezi hikayelerde olur diyerek önemsenmemişti. Halbuki, bu gerçekti ve buz kadar soğuk ve acımasızdı.
(5*) => İşgalin haritasında bu saldırıların tamamını görebilirsiniz.
(6*) => Mecazi anlamda söylemiyorum. Şu anda Otrar diye bir şehir yok.
(7*) => Cengiz Han, Buhara'nın merkez camisine ulaşınca burayı görkeminden Şahın sarayı sanmış. Kendisine Müslüman inanç merkezi olduğu anlatılınca, "O zaman, önce bunları yıkacağız." diyerek içeriye atıyla girmiş ve yağmayı başlatmış. Şehrin en büyük meydanına yerli halkı toplatıp, onlara dinlerini sormuş. Şahlarının büyük suçlar işlediğini ve ceza olarak kendisinin gönderildiğini söylemiş. Dinlerinin gereğini yerine getirmeyen günahkar Müslümanların, cehennemden (yani kuzeyden) gelen zebanilerle cezalandırılacağını anlatmış. Cahil halk ise camilerine atlarla giren ve dinlerine küfür eden bu canavarların gökten inen yıldırımların cezalandırmasını beklemiş, ama gerçekleşmeyince buna inanmıştı. İşgalin devamında bu fikir, psikolojik savaşı güçlendirip Moğolların yenilmezliğini perçinlemişti
Comentários