Yazı dizimizin bu bölümünde, rubailere değinmeye çalışacağım. (*)
Rubailer, dörtlüklerden oluşan kısa şiirlerdir. Düşünsel temalar içerirler ve karşıtları tartışırlar. Örneğin seven ve sevilen, inanan ve inanmayan, ateş ve su gibi. Ömer Hayyam'a atfedilen rubailer, kendi zamanında basılmadığı, belki 15 yüzyıl kadar da, dağınık durdukları için sahipliği kesin değildir. Yine de, yazım tarzı ve düşünce sistemine bakılınca tek bir kişinin elinden çıkması daha olasıdır. Diğer rubailerden farklı olarak Ömer Hayyam'ın dörtlüklerinde sofu karşıtı, aydınlık, devrimci ama bir o kadar da tutkularının esiri bir insanın söylemi vardır.
Önce sofu karşıtı düşüncelerini içeren bir kaç örneğe bakalım;
Seni kuru softaların softası seni!
Seni cehenneme kömür olası seni!
Sen mi Hak'tan rahmet dileyeceksin bana?
Hakk'a akıl öğretmek senin haddine mi?
Ya da;
Şarap içip güzel sevmek mi daha iyi,
İki yüzlü softaları dinlemek mi?
Sarhoşla aşık cehenneme gidecekse,
Kimselerin göreceği yoktur cenneti.
Bir tane daha; (Bence bu Gazali'ye yazılmış)
Gerçeği bilemeyiz madem, ne yapsak boş;
Ömür boyu kuşku içinde kalmak mı hoş?
Aklın varsa kadehi bırakma elden
Bu karanlıkta ha ayık olmuşsun, ha sarhoş.
Son olarak;
Ey kara cübbeli, senin gündüzün gece;
Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere.
Onlar Yaradan'ın sanatı peşindeler:
Senin aklın fikrin abdest bozan şeylerde.
Dini fikirlerini ise, aşağıdaki ikili rubaide özetlemiş;
Benden Muhammed Mustafa'ya saygı ve selam:
Deyin ki, hoş görürse, bir şey soracak Hayyam:
Neden Yüce Efendimizin buyruklarında
Ekşi ayran helal da güzelim şarap haram?
Benden Hayyam'a selam söyleyin demiş peygamber;
Sözlerimi yanlış anlamışsa çiğlik eder:
Ben şarabı herkese haram etmiş değilim ki
Hamlara haramdır, doğru, ama olgunlar içer.
Kişisel gelişimle ilgili de bir tane paylaşıyorum. 3. mısrasına bayılıyorum;
Önce kendine gel, sonra meyhaneye;
Kalender ol da gir kalenderhaneye.
Bu yol kendini yenmişlerin yoludur;
Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye.
Başında da belirttiğim gibi, bu rubailerin Ömer Hayyam'a ait olup olmadığı tartışmalıdır. Her kim yazdıysa, ki ben Ömer Hayyam olarak kabul etmek istiyorum, çağının ilerisinde, şüpheci, rasyonel ama bir o kadar da sanatçı kişiliğe sahip olmalıdır.
Bir de eserlerin satılıp dağıtılması konusu var; Zamanında okuma yazma oranı çok düşük olan bu toplumlarda, eserleri ancak eğitimli aristokrat kesim, yüksek rütbeli asker ve memurlar alıp okuyabilirdi. Bunların da mevcut iktidarı ve inandıkları değerleri sorgulayan böyle bir eserin yayınlanmasına izin vermeleri pek mümkün değildi. Hoş, gizliden gizliye yayılmıştır, ama Hayyam kendi isminin kafirlikle anılmasını istemezdi. Kendi dönemi ve sonrasında, hakkında yapılan tartışmalarda dini düşünceleri ateizmden sufiliğe kadar bir çok farklı yerde değerlendirilmişti. Bu da, o dönemde bu rubailerin ona atfedilmediğini gösterebilir.
Her ne olursa olsun, bu zengin içerik bizim kültürel mirasımızdır. Bizim kara ve zır cahil bir kökenimiz olmadığını, batıya öykünen özelliklere bizim de sahip olduğumuzun göstergesidir.
Daha yumuşak bir tınıda, ama sanatsal derinliği yüksek başka bir ustaya bakalım.
Rubailer - Mevlana
Kendisiyle ilgili daha çok Mesnevi ve Divan-ı Kebir bilinse de, Mevlana'nın Rubaileri de çok ünlüdür. Hayat hikayesi ve görüşlerini bir sonraki bölünde derinleştireceğiz, ama burada rubailerinden örnekler verip, üstüne bir kaç söz söylemek istiyorum. (**)
Bizim sarhoşluğumuz şu kırmızı şaraptan değildir.
Bizim şarabımız sevda kadehinden başka yerde yoktur.
Sen benim kadehimi kırmaya ve şarabımı dökmeye geldin;
Fakat ben o türlü mestim ki şarabım meydan da değildir.
Seven için her nerede bulursa bulsun şarap içmek,
Yahut akıl ve utanma perdesini yırtmak gerekir.
Ben şarabı nerede içeyim?
İçecek olsam da şarabın, başımdan alıp götüreceği akıl bende yok ki?
Senin yanağın put olunca putperestlik iyidir.
Şarap senin kadehinden olursa mestlik iyidir.
Senin aşkının varlığı içinde öyle yok oldum ki;
Yokluk bin varlıktan yeğdir.
O mest olan güzel, ansızın kapımdan içeri girdi.
Yakut gibi duran şarap kadehinden içip geçti oturdu.
Onun dalgalanan saçını görüp tutabilmek için bütün yüzüm göz,
Ve gözüm baştan başa el oldu.
Sonuncusunun estirdiği havada, Avrupa romantik dönem şiirini görüyorum. (Yetersiz bilgi seviyemle) Mevlana'nın rubailerinde Hayyam'a göre daha çok aşk vardır. Bu aşk hem dünyevidir, hem de ruhanidir. Bazı rubailerde işareti çok netken, bazılarında bulanık kalır ve insanı düşünmeye, tekrar tekrar okumaya iter. Ne olursa olsun, yüksek kalitede, ahlaki açıdan zengin ve sanatsal sunumu güçlü bu rubailer neye inanırsanız inanın, insanın varlığına iyi gelir.
Rubailer, bize edebiyat derslerinde okutulan divan edebiyatından daha güçlü, samimi ve derindir. Divan edebiyatının o korkunç kalıplarına sıkışıp kalmış bir şairden ne kadar hayal gücü ve bunun anlaşılır sunumunu beklersiniz?
Bizim görevimiz bize ağdalı bir dille, daha da fenası kullanımdan kalkan eski Türkçeyle sunularak bilinçli/bilinçsiz sofuluk imajı verilen bu eserleri gün yüzüne çıkarıp, okumak ve paylaşmaktır.
Gelecek yazıda, Mevlana ve Mesnevi'den devam edeceğiz.
Sevgiler
(*) => Burada yer alan seçmenin yer aldığı kaynakları paylaşıyorum; Mevlana-Rubailer ve Ömer Hayyam-Rubailer. Şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum.
(**) => Seçtiğim rubailerde şarabın olmasıyla bir şeye işaret etmiyor, Mevlana'yla ilgili bir mesaj vermeye çalışmıyorum. Mesnevi'sinin ilk kısmını okuduğum zaman, şarap, sarhoşluk ve benzerlerinden kastının dünyevilikten çok uzakta olduğunu gördüm. Kendi zamanındaki insanlar için ruhsal (spiritüel) bir yolculuğun sarhoşluğa benzetimi çok yerinde olabilir.
Comments