top of page

Endüstri Mühendisliği Yazıları-10 (Birleşik Tedarik Modeli)

  • Writer: Utkan Ekinci
    Utkan Ekinci
  • Apr 26, 2021
  • 6 min read

Updated: May 16, 2021

Merhaba,


Tedarik zincirinin önemli problemlerinden birisi envanter yönetimiyle ilgilidir; belirsiz talep altında ne kadar üretip (sipariş verip), ne kadar güvenlik stoğu tutmamız gerektiğini bulmamız gerekir. İş hayatına girdiğim ilk günden beri bu soru benim için önemini hiç kaybetmedi. Okulda aldığımız eğitim bu soruyu kısmen cevaplıyordu ama işin içine çalıştığımız yere özel kısıtlar girince olmuyordu. Bu durumda sisteme ancak tepeden bakıp bir çözüm getirebiliyorduk. Buna örnek olarak envanterin 1 milyon TL'lik mal değeriyle sınırlandırılması, ya da 2 hafta yetecek kadar stok tutulması gibi yaklaşımları verebiliriz. Benim üstlendiğim görev bu soruya makul ve belki de evrensel cevap verebilecek bir şey, bir model inşaa etmekti ve ettim de. Hatta ötesine geçip modeli konferanslarda sundum, şirketlere kurdum ve belki kurumsal bir kimlik kazanmasını bile sağlayacağım. Bu kadar ileriye gitmeden, filmi biraz geriye sarıp bunu nasıl ve ne zaman kendimde bir görev olarak bildiğimi anlatmak, hastalığımın soğuk ve karanlık dönemi sonrası bu konuya nasıl yoğunlaştığımı paylaşmak istiyorum.


Kanseri Nasıl Yendim adlı yazı dizisinde anlattığım gibi, tedaviye olumlu cevap verip iyileşme sürecine girince, bundan sonra ne yapacağıma dair düşünceler beni aldı. Hayat tarzımızda önemli değişiklikler yapmıştık ama önemli bir soru cevapsızdı; eğer ölüp gitseydim geriye ne bırakacaktım. Belki bir ev, araba, biraz birikim bırakabilirdim, ama asıl "ben"den geriye ne kalacağına bunlar cevap değildi. Hayata bir iz, bir değer bırakmalıydım. Bunun için ne yapabileceğim üzerine düşünmeye başladım. Bir sanat eseri bırakacak altyapı ve yeteneğe sahip değildim. Bir iş kurup bunu önemli bir noktaya taşıyacak maddi/manevi sermayem de yoktu. Ünlü bir insan olmamı sağlayacak birikim ya da özelliğimin olduğunu da söyleyemem. Ben de o güne kadar yaptığım işin üstünde çalışıp, bir tedarik zinciri modeli geliştirmeye karar verdim. Yukarıda açıkladığım probleme çözüm getirecek bir model olacaktı bu. Hatta başarabilirsem, farklı sektörlerin beklentilerini karşılayacak esnekliğe de sahip olacaktı. İşte bu hayallerle kolları sıvadım. Önce konuyla ilgili akademik literatürü taramam gerekiyordu. Piyasada adı geçen kitaplardan bir set hazırlayıp sipariş ettim. Elime ulaştıklarında hevesle çalışmaya başladım ama hüsrana uğradım, çünkü matematiğim bunları anlamaya yeterli değildi. Okuldan mezun olduğumdan bu yana, geçen 20 seneyle beraber bilgim aritmetik seviyesine inmişti. Pes etmeyip matematiğimi toparlamaya karar verdim. Ege Üniversitesi'nin karşısındaki kitapçılardan calculus, matris, istatistik ve diferansiyel denklemler hakkında kitaplar aldım. Her boşluğumda bunlara çalışıyordum. Zamanla teoremler, teknikler ve yapılar kafamda oturmaya başladı. Bunun sayesinde tedarik zinciri kitaplarına geri dönüp asıl problemle ilgili çalışmaya başladım. Kitapların yanında makaleler indiriyor, neredeyse yüzyıllık bir dönem boyunca yapılmış çalışmaları tarıyordum. Bu problemin akademide çözüldüğünü, ama sahada uygulanamayacak kadar karmaşık olduğunu düşünüyordum. İşte ben bu çözümü alıp, etkinliğini kırmadan sadeleştirecek ve sahada kullanıma sunacaktım. Ama bu akademik tarama beklediğim gibi sonuçlanmadı; problemin cevabı yoktu.


Yapılan çalışmalar sipariş ve güvenlik stoğunu birleştirip, bunların kendilerine has parametrelerini işin içine katamamıştı. Bunları ancak ayrı ayrı çözmüş, onu da çoğunlukla sahada standart olmayacak kabullerle yapmışlardı. Örneğin talebin istatiksel bir dağılımı olmalıydı ve bunun da özel bir versiyonuna odaklanmalıydık; normal dağılım. Eğer normal dağılımın dışında bir yapı varsa, çözüm sınırlı kalıyordu. Sipariş tarafında ise yaklaşık yüz yıl önce yayınlanmış ekonomik sipariş miktarı formülünden çok uzağa gidememiştik; hala talebin deterministik olması gerekiyordu. Fakat, sahaya çıktığımız zaman bu kabul ve varsayımların bir çoğu devre dışı kalıyordu. Talep ya da tedarik belirsizliğe sahipti, çoğunlukla da belli bir istatiksel modele oturmuyordu. Bir şeyin siparişini vereceğimiz zaman, tedarikçinin bazı kıstaslarına uymamız gerekiyordu; minimum sipariş miktarı veya koli katlarında alım yapmak gibi. Makalelerde geçen satınalmanın maliyeti belki geçmişte önemliydi, ama 2000'li yıllarda çok az firma böyle bir talepte bulunuyordu. Onun yerine denklemlere lojistik maliyetleri girmeli ve bunu yaparken aynı tedarikçiden birden fazla malzeme tipi alımına bağlı, karışık yüklemeleri düşünmeliydik. Satınalmacı ve planlamacılar bunları basit aritmetik hesaplarla çözüyordu ama kimse optimum noktadan emin olamıyordu. İşte bunların hepsini bir araya katıp, verdiğim örnekler ve ötesindeki piyasanın beklenti ve parametrelerini işin içine katacak bir yapı kurmalıydık. Akademik çalışmalar bir yerde savrulup biz sahadakilerden uzaklaşmış, daha deneysel bir alanda kendi yoluna devam ediyordu. O zaman görev benim gibi bu iki dünya arasında durabilenlere düşüyordu; birleşik bir tedarik modeli geliştirmeliydik.


Bunu söylemek kolay, ama bunu yapacak motivasyonu kazanmak çok ama çok zordu. Bir kere ben bir akademisyen değildim, eğitimim lisans seviyesinde kalmıştı. Haydi kendimi geliştireceğimi düşünelim, tıkandığım yerde önümü açacak bir hocam yoktu. Sonra, bana mı kalmıştı bunun üstüne çalışmak? Yüzyıldır dünyanın her yerinde birçok bilim insanı bu konuda kafa patlatıp çözümü bulamamıştı. Benim gibi birisi mi yapacaktı? Ömür boyu başımıza gelen bir çok şey yüzünden içselleştirdiğimiz "aşağılık kompleksi" beni eziyordu. Beni aşağı çeken bu düşüncelere rağmen konu üstünde çalışmaya başladım. Yine de en yakınlarıma bile bunu söyleyemedim. Hastalık sonrası bir depresyona bağlayacakları, içten içe benimle alay edeceklerini düşünüyordum. Ama zamanla güvenim oturmaya başladı, daha net bir cevabım olmasa da ilerleme kaydediyordum. Eşimin bana hediye ettiği defterlerim denklemler, çözüm denemeleri ve grafiklerle doluyordu. Her gittiğim yere taşıdığım küçük bir defterim vardı. Yolda, parkta, deniz kenarında, kısacası her yerde işin matematiğini çalışıyordum.


O günlerle ilgili bir anımı paylaşayım; kanserle ilgili rutin kontrol zamanım gelmiş, Ege Üniversite Hastanesinde laboratuvara kan örneği vermeye gitmiştim. Hastalık sonrası kontrollerim üç ayda bir yapılıyor, geri dönüp dönmediği AFP denen tümör işaretçisi proteinin kanımdaki miktarına bakılarak test ediliyordu. Laboratuvarda sıramın gelmesini beklerken defterimi çıkarmış çalışıyordum. Yanımda dikilen yaşlı bir amcanın dikkatini çekti bu çalışma. Elindeki deftere integraller yazıp çözmeye çalışan bu adama şöyle bir baktı. Öğrenci olmayacak kadar yaşlıydım, ne yapıyor olabilirdim. Ben de dönüp ona bakınca, elini hafifçe omzuma vurup, "Geçmiş olsun evladım." dedi. Ama bu "geçmiş olsun"un fiziksel bir rahatsızlığıma istinaden söylendiğini zannetmiyorum. Amca bana acımıştı.


2016'nın ikinci yarısında konuya iyice odaklanmış, bütün boş zamanımı bununla geçiriyordum. Az çok çalışacak bir şeyler vardı artık elimde. Ben de çalıştığım şirkette bunu uygulayıp sonuçlarını görmek istedim. Bu denemeler modelin iyi yolda olduğunu ama daha yeterli olgunluğa erişmediğini gösteriyordu. Temel problemi tam olarak çözememiş ama en azından belli bir yaklaşım geliştirebilmiştim. Bununla mevcut envanterimizi kısıp, lojistik maliyetlerinde önemli kazanç elde ettik. Şirkette, gözle görülür farkı çok takdir ettiler, fakat ben bir türlü sevinemiyordum çünkü model hala belli kabullere dayanıyordu. Yukarıda bahsettiğim akademik çalışmalardan bir farkı olmamış, ancak belli koşullar sağlanırsa iyi sonuç veren bir modelim vardı, durumu genelleyemiyordum. Ayrıca çalıştığım yerde sadece malzeme planlama yapabiliyorduk, üretim, dağıtım ya da satış planlaması üstüne çalışabilecek bir alana sahip değildim. İşte bu yüzden iş değiştirmeye, tedarik zincirinin diğer bölümleri üstüne çalışıp modelimi geliştirebileceğim bir yere geçmeye karar verdim. 2017'nin başında bu değişikliği yapıp, donuk gıda üzerine üretim yapan bir şirkete girdim. Burada aradığım her şey vardı; üretim ve dağıtım planlamada yapısal değişiklik gerekiyordu ve şirket yönetimi de bu değişimi destekliyordu. Bir yandan işin teorisiyle uğraşırken, diğer tarafta bulgularımı kullanarak sahadaki problemleri çözmeye çalışıyordum. Bu yoğun çalışma sonuç verdi ve 2017'nin ilkbaharında temel denklemi buldum.


Önce ben bile inan(a)madım kendime. Bir taraftan "aşağılık kompleksi" beni akıl almaz bir şüpheciliğe itiyor, öbür taraftan gerçekten doğru cevabı bulup bulmadığımı test edip görmek istiyordum. Fakat, bunu gerçek hayatta tam anlamıyla görmem imkansızdı. Yarın gerçekleşmesini beklediğimiz bir talebe karşı tutmamız gerekecek envanteri hesaplayabilirdik, ama talep gerçekleşip gittikten sonra biz doğru hesabı yapmış olsak bile satışı karşılayamama riskine sahiptik. Bu problemin doğasında vardı, amacımız belirsizliğe karşı bir model geliştirmekti. Matematiğimiz doğruysa, bunu ancak simülasyonlarla test edebilirdik. Ben de böyle bir yol izlemeye karar verdim. Bilgisayarımda simüle ettiğim talebe karşı modelin nasıl bir cevap verdiğini izledim. Sonuçlara göre model doğru çalışıyordu. Defalarca tekrarladığım testlerin hepsinden geçmişti. Bu sefer işin matematiğine dönüp, ispatlarımı tekrar tekrar gözden geçirdim. Yaz aylarına geldiğimizde kontrollerim bitmiş, elimdekiyle görücüye çıkmaya hazır hissediyordum. Bir önceki yazımda bahsettiğim ODTÜ EM'den Sinan Hocama ürke ürke bir mesaj attım. Yapmaya çalıştığım şeyi anlatıp, ilgilenirse modelimi kendisiyle paylaşacağımı söyledim. Sağ olsun kabul etti ve gönderdiğim denklemleri kontrol etmeye başladı. Birçok yerden yapıyı zorladı, resmen savunmamı aldı. Bu yoğun sorgudan modelin zayıf yanlarını güçlendirecek fikirler doğdu ve kendisinden onayı aldım. Evet, işin matematiği doğru görünüyordu. Arkasından tanıdığım başka akademisyenlerin de dikkatine sundum. Onların görüşü de pozitifti, elimde çalışan bir şey vardı.


Her ne kadar kağıt üstünde doğru çalıştığını düşündüğüm bir modelim olsa da, bunu sahaya uygulamak kolay olmayacaktı. Kimseden olasılık fonksiyonlarının integrallerini çözmesini bekleyemezdim. Bütün yapıyı bilgisayar koduna alıp, kullanıcının Excel'de kuracağım bir önyüzde çalışmasını sağlamalıydım. Bir süre de bunun üstüne odaklanıp programı hazırladım. Önce çalıştığım şirkette yapıyı kurdum, sonra bir önceki işyerimdeki arkadaşlarımla paylaşıp onların kullanmasını sağladım. Sonuçlar gayet iyiydi. Model her iki şirkette de sonuç vermiş, envanter ve diğer bağlantılı maliyet alanlarında iyileştirme sağlamıştı. Ayrıca, belirsiz taleple, satınalma ve üretim parametrelerini, maliyet fonksiyonlarını birleştirip tek seferde optimum sipariş ve stok miktarını bulabiliyordu.


Artık bunu paylaşmanın zamanı gelmişti. Önce bir web sitesi kurdum ve burada sistemi bütün detaylarıyla aktardım. Buradan ulaşabilirsiniz; Unified Supply Model. Bu sitede modelin online bir versiyonunu görebilirsiniz. Elinizdeki veriyi kullanıp denemeler yapabilirsiniz. Konuyu üç grupta toplayıp (basit, ileri ve akademik detayda) makaleler yazdım. Basit kısmında yer alanları LinkedIn'de yayınladım. Akademik versiyonu Research Gate üstünden akademisyenlerle paylaştım. Bunun üstüne ulusal ve uluslararası çeşitli konferanslarda konuşmacı olarak davetler aldım, endüstri mühendisliği topluluklarında sistemi paylaştım. Yakın dönemde Ekonomi Üniversitesi'nde bir master öğrencisi modelin üstüne kendi katkısını da yapıp tezini hazırladı, bu beni çok mutlu etmişti. Şimdi bu modeli talep tahmin sistemleriyle birleştirmeye çalışıyorum. Bunu da yaptığımda satış verisine göre önündeki dönemi tahmin edip buna bağlı envanter ve sipariş politikası güdecek bir sisteme sahip olacağız. Daha sonra da, bu konuyu odak noktasına alan bir tedarik zinciri kitabı yazmak istiyorum. Hedef kitlesi lisans öğrencileri ve tedarik zinciri çalışanları olan bu çalışmayla, konuyu olabildiğince fazla insana aktarıp yaptıkları işe bir nebze de olsa katkım olmasını arzuluyorum.


Çevremdeki insanların bazıları bu şekilde davranmamı eleştirmişti. Birileri bu denklemleri kullanıp, kendisi bulmuş gibi gösterebilirdi. Hatta komple yapıyı kopyalayıp, bundan bir yazılım geliştirip satabilirdi. Evet, bunlar mümkün ve önlerine geçebileceğimi sanmıyorum. Ama hikayenin başında aktardığım gibi benim başka bir derdim vardı. "Ben"den geriye bir şey bırakmak istiyordum. Bunu yaparken de, diğer yazılarımda bahsettiğim insanlar gibi Open Science kapsamında, ücretsiz ve herkese açık bir paylaşımımın olmasını istemiştim. Ayrıca, ödemem gereken önemli bir borç da vardı. Kime olduğuna buradan bakabilirsiniz; Unified Supply Model / Why Hiç zannetmiyorum borcumu kapatabildiğimi (ve kapatabileceğimi) ama umudum biraz olsun azalmasıdır.


Sevgiler


Comments


bottom of page