top of page

Çocuk Eğitimine Katkı-7 (Ahlak)

Yazı dizimizin en önemli bölümüne geldik. Çocuklarda ahlak eğitimi, özellikle bizimki gibi "gelişmekte" ülkelerin geleceği için, ya da daha genel bir bakış açısıyla evrensel ilerleme için çok önemlidir. Daha önceki bölümlerin katkısı, çocuğun büyüyünce yaratıcı, disiplinli ve bilimsel bir bakış açısıyla, teknolojiyi de kullanarak bir değer yaratmasını sağlamak içindi. Ama bunun içine ahlak eklenmezse, büyüdüğünde Nazi Almanyası’nın mühendis, bilim insanı ya da yöneticileri gibi canavarlara dönüşebilir. Bunu ancak ve ancak evrensel ahlak ilkeleri kişiliğinin parçası olursa engeller.

Çocukta ahlak sisteminin gelişimini irdelemek için önce başlangıca dönmeliyiz; Bebekte ahlak var mıdır? Yapılan deneylere göre evet bir bakış açısı vardır. Eğer, ahlakı doğruyla yanlışı ayırmak ve yanlış bir davranışta bulunanlara  karşı gereken tepkiyi vermek şeklinde özetlersek (ya da küçültürsek), bebeklerin bunu yapabildiklerini görürüz.

Amerikalı Psikolog Karen Wynn, bununla ilgili harika bir çalışma yapmış. Sosyal Davranış deneyleri, bebeklerin erken dönemlerinde (yani 6 ay ve öncesinde) bile kendilerine göre bir doğru/yanlış anlayışlarının olduğunu gösteriyor. Bununla ilgili bir sunumu Born Good? adlı kısa belgeselde izleyebilirsiniz. Bu deneylerin sonuçlarını özetlemek istiyorum. (*)

Deney-1) Bebekler, iyi ile kötüyü birbirinden ayırabiliyorlar.

Deney-2) Kötülük yapan birisinin cezalandırılmasını onaylıyorlar. Kötülük yapan birisine iyilik yapılmasını istemiyorlar.

Deney-3) Kendi tercihlerine (örneğin kurabiye ya da kraker sevmek) uygun davrananlarla bir arada olmayı tercih ediyorlar.

Deney-4) Kendi tercihinin tersini seçenin başka konularda cezalandırılmasını onaylıyorlar.

Bu deneylerin bir özetini yaparsak, bebekler neredeyse doğum anından itibaren bir ahlak anlayışına sahipler. Bunu ilk 3-4 ay içinde öğrenmeleri neredeyse imkansız. Haliyle, genlerine kodlanmış bir şey gibi görünüyor, nasıl olduğunu bilmesek de.  Genel olarak iyi kalpli gözükseler de 4. deneyde iş değişiyor. Sonuçları gerçekten çarpıcı. Faşizmin ya da zorbalığın nerede başladığını göstermek için iyi bir kanıt olabilir. Peki, sadece kendi yaşam biçimine benzer tercihleri olanların iyiliğini istemesinin ona nasıl bir katkısı olabilir? Avcı-toplayıcı dönemindeki klanlara dönersek, bunun ciddi bir faydası vardır. Bebeğin yaşam biçimi (yani yedikleri, yaşadığı yer vs) klanının temel tercihleridir. Haliyle, önceliği kendi klanına veren her bebek, yaşam kalım savaşında hem öne geçer hem de örgütünü destekleyip ilerlemesini sağlar. Fakat, zamanımız için bu geçerli değildir, hatta çok tehlikelidir. Sadece kendi tercihleriyle eşleşen, yani bağlı olduğu zümreye aidiyet hissedip bunun dışındakilere zorbalık gösterenlerin yarattığı trajediler dünya tarihimizi doldurur, kanla taşırır. Peki bu hep böyle midir? Bu noktada durup, deneylerin devamına bakmalıyız. 

Deney-5) Küçük çocuklar önceliği kendilerine verir. Daha az kazanmak pahasına bile olsa, sadece kendilerinin kazanmasını isterler.

Deney-6) Okul çocukları önceliği eşit kazanıma verirler. Ergenler ise önceliği karşısındakilerin kazanmasına verebilirler. Artık oyun teorisi etkisini kaybetmiştir.

6. deney, bize eğitilmiş çocukların bakış açısındaki değişimi gösteriyor. Peki, bu ahlaki değişim nasıl yaşanır ve nasıl sınıflandırılır? 

Lawrence Kohlberg'in ahlak gelişimi kuramı bunun için güzel bir sunum yapar. Basit hatlarıyla şöyle ele alabiliriz;

1. Evre: Ceza ve itaat dönemi (4-5 yaş arası dönem)

Doğru olan, ceza yememek ve otoriteye itaattir. Toplumsal bakış, benmerkezcidir.

2.Evre: Araçsal ilişkiler eğilimi (6-9 yaş arası dönem)

Doğru olan, çıkara uygunsa kurala uymaktır. Toplumsal bakışı somut ve bireyselcidir. Alışverişin ön planda olduğu bir dönemdir.

3. Evre: Kişiler arası uyum eğilimi (10-15 yaş arası dönem)

Doğru olan, yakın çevrenin beklentilerini karşılamak, uyum göstermektir. Toplumsal bakışı, başka bireylerle ilişkinin önemidir.

4. Evre: Kanun ve düzen eğilimi (16-18 yaş arası dönem)

Doğru olan, görevleri yerine getirip yasalara uymaktır. Toplumsal bakış açısı, yaşadığı çevreyi bütünsel olarak ele alan ve davranışlarını buna göre düzenlemesi üzerinedir. Ama sadece kendi toplumu (ya da daha vahimi topluluğu) önceliklidir.

5. Evre: Sosyal sözleşme eğilimi (18-20 yaş arası dönem)

Doğru olan, toplumsal sözleşmeye uyumdur. Farklı görüşlere sahip olanların bir arada refah içinde yaşayabildiği düzendir.

6. Evre: Evrensel ahlak ilkeleri eğilimi (20 yaş ve sonrası)

Doğru olan ne aile, ne zümre, ne toplum sözleşmesidir. Doğru olan kişinin kendi seçtiği ahlak ilkelerini izlemesidir. Kişi, kendisini çevreleyen toplumsal halkaları reddedip tekrar düzenlenmesini isteyebilir, ya da bunun için fiilen çabalayabilir . 

6. Evre nihai evredir. Kişi, önce temel ilkelerini belirler ve bunlar için adalet, eşitlik, insan ve doğa hakları gibi temel soyut kavramlar oluşturur. Bunlar yaşadığı toplumun yasalarının üstündedir. Eğer kişi bu mertebeye çıkabildiyse, gerekirse toplumun yasa ve davranışlarını reddeder. Düzeltir, devrim yapar, sığınağa çekilir ya da terk eder. Fakat, toplumun büyük bir kısmı bu evreye kadar yükselemez, ortalama aşağılarda kalır. Bizim "gelişmekte" olan ülkemiz için ortalama ahlak felsefesi 3 ve 4. evre arası bir yerde kalır. Ortalama birey için asıl olan toplum bile değil, parçası olduğu zümredir. Bu bakış dini, siyasi, sınıf, köken ya da çok daha  vahimi alışveriş, tatil ve sosyal medya tercihleri olabilir. Olgunluk döneminde kişi ciddi bir travma geçirmezse (savaş, ekonomik çöküş, doğal afet vs), ömür boyu bu duvarı aşması imkansızdır. Özünde de bu olduğu için (Karen Wynn'in 4. deneyinin sonucu) evrimsel kararlı bir stratejiyle ilerler. İşte tarikat ve benzeri örgütler bunu bilip, genellikle 15-18 yaş arası gençlere dokunup onları kendilerine çekerler. Çünkü, 5 ya da 6. Evreye ulaşmış bir insanı kandırmaları çok zordur.

Peki çocuklarımızı bu yolculukta biz nasıl destekleyeceğiz? Onun, yılmaz bir insan ve doğa hakları savunucusu, bir iyilik elçisi haline gelmesine nasıl destek oluruz? Kendisinin yegane düşmanı olarak bencillik, zorbalık ve cehaleti görmesini nasıl sağlayacağız?

İlk şart, iyi bir birey olup ona örnek olmaktır. Her türlü toplumsal kurala ve yasaya kesintisiz uyumdur. Çok basit gibi görünmesine rağmen, bizimki gibi bir "gelişmekte" olan ülkede uygulamak çok ama çok zordur. (Her ne kadar cezalar ciddi ağır da olsa) Örneğin; kırmızı ışıkta durmak, komşunu rahatsız etmemek, her yerde nezaket kurallarını uygulamak. Hiçbir şekilde sıra gasp etmemek. Doğaya kesinlikle zarar vermemek. Ve bunları yapanlara karşı sessiz kalmayıp, usulünce uyarmak. Özellikle sonuncusu artık çok tehlikelidir. Yine de “Çocuğumun geleceği çok önemli.” diyerek korkmadan direnmek, bu basit ama uygulanması çok zor kurallar için savaşmak gerekir. 

Destekleyici yol ise masallar olabilir. Bunun için Aisopos, La Fontaine ve Andersen'i öneriyoruz. Masallar ve öykülerle ilgili ayrı bir yazı dizisi hazırlayacağım için içeriklerine çok fazla girmeyeceğim. Yine de haklarında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Aisopos (Ezop) masalları kısa fabllar olduğundan dolayı daha küçük yaşlar için düşünülebilir. Fakat, bu masalları önceden okumanızı ve hangilerini çocuğunuzla paylaşacağınızı belirlemenizi tavsiye ediyorum. Bu fabllar aslında karmaşık toplumsal ilişkiler ve bunlara bağlı iyilik ve kötülüğü yorumlar. Hikayelerdeki duruma ve koşula bağlı sahnelerde iyiyle kötü birbirine karışabilir. Örneğin, tilki kurnazdır, ama bu bazen kötü bazen de iyidir. Güçlü olan bazen iyi, bazen de zorbadır. Her bir masal sonrası kısa bir sohbet gerekebilir, çünkü çocuk hayvanlara yapılan benzetimin insanlardaki iz düşümünü göremeyebilir. Bu sohbetler, soyutlama yeteneğinin gelişmesi ve hayal gücü için de faydalı olacaktır.

La Fontaine, Aisopos ve diğer batı medeniyeti masallarından esinlenir. Aisopos'a göre daha derli topludur ve daha az vahşilik vardır. (Aisopos'ta aslan geyiği parçalayıp ciğerini yer. La Fontaine'de ise aslan geyiği yakalar, gerisi detaylandırılmaz). Fakat La Fontaine masalları biraz daha uzun olduğu için, çocuk (özellikle küçükse) hikayenin özünü kaybedip sadece hayvanların didişmesine odaklanabilir. Hikayeler şiir şeklinde yazıldığı için önceden okuyup, akıcılık ve tonlama üstüne çalışmanızı tavsiye ediyorum.

Andersen masalları da aynı özü içerip, toplumsal yapıdaki bozukluğu hicveder. Ahlaki tanımlar yapıp, öğütler verir. Ama yukarıdakilere göre daha uzundur, haliyle çocuğun en azından okul çağında olması iyi olabilir. Bir de Andersen masallarında derin anlamlar da vardır. (Örneğin bezelye yüzünden uyuyamayan prenses masalındaki taşlama gibi) Bunlar, sadece okumayla pekişmeyebilir. Okuma sonrası üstüne tartışılması gerekebilir.

Beydaba'nın Kelile ve Dimne'si de çok iyi örnek olabilir. Fakat bunlar, (bize göre) 9 yaş ve üstü çocuklara okunmalı, ya da kendisi okumalıdır. Hikayeler uzun ve detaylıdır. Ahlak dersleri çok güçlü bir seridir, ama küçük çocukların konsantrasyonunu aşabilir.

Grimm ve diğer örnekler bu kapsamda ele alınmamalıdır. Onlarda iyi ve kötü arasındaki ayrım çok net ve basittir. Kötü ne olursa olsun kaybeder. Hatta bazen hikaye ucuzlar; kötü olan çok organize ve kaliteli iş çıkartır, ama ya çok basit bir hata yüzünden ya da iyinin son dakikada yardımına koşan bir süper güç (ışıltılar içinde güzel bir peri) sayesinde sonuç alamaz. Bu masallar, çocukların günü eğlenceli geçsin, ya da akşam iyi uyusun diye düşünülerek okunabilir, ama ahlak felsefesine pek bir katkı yapmaz. Steril bir ortamda hazırlanması, rollerin çok net ve daha başlamadan kimin kazanacağı belli olması yüzünden bu amaca faydalı görmüyoruz. Fakat daha önce belirttiğim gibi, Grimm masallarının hayal gücüne yani yaratıcılığa, hikayelerindeki çeşitliliği sayesinde çok ciddi katkısı vardır.

Bu masal okuma seansları (ki grup terapisi havasında geçerse), hem karşılıklı paylaşımların artması hem soyut düşünceye katkısı hem de asıl olan kitap okuma alışkanlığına giriş niteliği taşıdığı için önemli görüyoruz. Masallar, tek başlarına kişiyi evrensel ahlak ilkelerine ulaştırmaz, ama kazandırdığı okuma alışkanlığı kişiyi ileride büyük yazarların klasik eserlerine taşıyacağı için çok önemlidir.

Yazının başında söylediğim gibi, ahlak çocuk eğitiminde en önemli maddedir. İş hayatındaki iş güvenliğiyle eşleştirilebilir. Olmazsa olmazdır ve geleceğin teminatıdır. Kendimiz şu ana kadar hiçbir şeyi değiştirmediysek bile, en azından şimdi bir şey yapabiliriz. Bu zalim dünyaya bir savaşçı yetiştirebiliriz. İster dinsel ister evrensel tema olarak alalım; o; ki ışığın peşinde, bencil, zorba ve cehaletle harmanlanmış ahlaksız ve ahmakların düşmanı...

Sevgiler

(*) => Bu deneylere katılan bebekler 4 aylık veya üstüdür. Deney sonuçları en az %80 doğruluktadır.


Comments


bottom of page