Şu ana kadar üzerinden geçtiğimiz konulara göre daha soyut bir alana giriyoruz. Oscar Wilde'ın, Yaratıcılığın özü sanat hakkında sözlerini Dorian Gray’in Portresi kitabından aktarıyorum.
Sanatçı güzel şeylerin yaratıcısıdır.
Sanatı açığa çıkarıp, sanatçıyı gizlemektir sanatın amacı…
Güzel şeylerden kötü anlamlar çıkaranlar, cazibeden mahrum, yoz insanlardır. Bu bir kusurdur.
Güzel şeylerden güzel anlamlar çıkaranlar kültürlü insanlardır. Bunlar açısından umut vardır…
Bir insanın işe yarar bir şey yapmasını, yaptığına hayranlık duymaması koşuluyla affedebiliriz. İşe yaramaz bir şey yapmanın tek mazereti, o insanın, o şeye derinden hayranlık duymasıdır.
Sanatın tamamı hayli yararsızdır.
Bu harika manifestodan bazı kısımları paylaşmamın sebebi, yaratıcılığı benim anlatabileceğimden çok daha derin ele almasıydı. Bu yazıda, Oscar Wilde'ın yazısından bazı kısımları özellikle ön plana çıkartacağım. Buna başlamadan, neden yaratıcılığın ve bunu besleyen hayal gücünün desteklenmesi gerektiğini açıklamamız gerekiyor.
Wintergatan adlı harika makine ve mucidini izlemenizi öneririm. Bu genç arkadaş, güzel bir melodiyi, kendi elleriyle yaptığı harika bir müzik kutusunda çalar. Videoyu şu ana kadar 145 milyon insan izleyip, 115 bin yorumda bulunmuş. Bunu güzel bir STEAM çalışması olarak düşünebiliriz. Yaratıcılık, teknikle birleşir. (*)
Ya da Apple’a bakalım. Yaratıcılıkla kullanıma alınan, yani inovatif (yenilikçi) ürünler piyasaya sürer. Bunlar sadece teknolojisiyle değil, dizayn ve sunumuyla da insanları çeker. Yaratıcılık teknikle o güne kadar girilmemiş bir alanda, yüksek seviyede birleşir ve çığır açıp yeni bir iş alanı, belki yeni bir çağ başlatır. Başında belirttiğim gibi, bu ürünlerin doğumunda her şey yaratıcılıkla başlar. Bir ürünün içine sanat girmezse, bu kadar büyük bir fark yaratamaz.
Çocuklarımız, doğuştan sanatçıdır. Önce resim ve heykel, sonra müzik, dans ve tiyatro gelir. Okuma yazmanın öğrenilmesiyle hikaye yaratma ve edebiyat da ilgi alanlarına katılır. Sanatın onlar için nasıl başladığı ve geliştiğini bu ilk yıllarda anlamamız (eğer Mozart gibi büyük dehalardan biri değilse) pek mümkün değildir. Anlamsız çizgiler, hamurdan şekiller, şarkılar, danslar durdurmadığımız sürece sürekli yapılır. Zamanla onları ve bu isteklerini (çoğunlukla bilinçsizce) törpüleyip belli kalıplara sokarak içindeki sürrealist ışığı söndürür ve tek düzene çeviririz. Sonra da, genel toplum baskısı yada ebeveyn çekişmelerinin sonucu olarak kurs bombardımanıyla bu yetilerini tekrar kazanmalarını bekleriz. Ne yazık ki, sonuç genellikle olumsuz olur. Çocuktaki ışık çoktan sönmüştür. Beklendiği gibi ebeveynlerine yada toplum ortalamasına yakınsarlar.
Halbuki, daha erken yaşlardayken bu yaratıcı yaklaşımı desteklenen bir çocuğun, ileride seçeceği (yada kendisi adına seçilen) alanda başarısını arttıran çok önemli kazanımları vardır. Sanatın herhangi bir alanıyla ilgilenen çocuğun elde edeceklerini şöyle düşünebiliriz;
Müzikle ilgilenen bir çocuk, doğru tuşlara basıncaya kadar binlerce defa hata yapar ve hırsla değil azimle başarıyı elde edeceğini bilir.
Dramayla ilgilenen bir çocuk, kendisini hem duygusal, hem de fiziksel olarak nasıl ifade edebileceğini bilir. Bunun sayesinde ikna etmek için takınacağı tavır, duruş ve duyusal durumu kontrolüne alır. Duygusal ve sosyal zekası yükselir, iletişim gücü artar.
Resimle ilgilenen bir çocuk, hayal gücünü serbest bırakıp, kafasındaki tasarımı kağıda döker, izleyicisine aktarır. Diğer bir deyişle telaffuzu ya da tercümeyi sağlar. Soyut fikirlerini somutlaştırır.
Dansla ilgilenen bir çocuk, takım çalışmasını ve bunun içindeki yerini bilir. Rolünün seviyesi önemini kaybeder, olay hırstan azme döner. Ekibin başarısı onun için, bireysel durumunun önüne geçer. Bir şeyin parçası olmanın keyfini yaşar.
Bunların her biri, çocuğa muazzam bir öz güven aşısı yapar.
Peki erken yaşlarda, çocukların sanatla ilişkisine nasıl bir katkıda bulunabiliriz? Öncelikle, bizim araştırmalarımız (okumalar, öğretmenler ve konservatuar akademisyenleri ile görüşmelerle) bu yaşlarda kursların pek bir fayda göstermeyeceği şeklinde sonuçlandı. Haliyle, evdeki katkı daha değerliydi. Biz de bunlara odaklanıp, ailece neler yapabileceğimizi araştırdık.
Diğer yazılarda Lego Duplo ve Boost'a değinmiştim. Burada artık Lego'nun, orijinal kullanım alanına girmeliyiz; yaratıcılıkla oyun kurmak. Kuzumuz iki yaşını doldurduktan sonra, kendisine hediye almak isteyen herkesten ona Classic, Friends ve City setleri getirmelerini istedik. Başlangıçta, bunları kılavuzlarına göre yapıp kenara koyuyordu. Yaratıcılıktan bahsedecek bir durum yoktu. Fakat zaman içinde (izlediği çizgi filmler, öyküler ve masalların da etkisiyle) elindekileri bir araya getirip bambaşka hikayeler yazmaya başladı. Buna en büyük katkı, büyük zemin plakalarıyla setlerini desteklememiz oldu. Sonuçta uzun, karmaşık, detaylı hikaye ve oyunlar ortaya çıktı. (**)
Oscar Wilde'ın sunumuyla;
Biçim açısından, bütün sanat türleri arasında ideal olan, müzisyenin icra ettiği sanattır.
Haliyle, bu sanat türünde uzmanlaşmak isteyenin, önce biçimi öğrenmesi, tekniği uygulaması gerekir. Fakat, bunun eğitiminde fiziksel yeterliliğe dikkat etmeliyiz. Zamanında ben piyano dersleri alırken (ki 25 yaşındaydım); öğretmenim, kursa getirilen 4-5 yaşındaki çocukların durumundan yakınıyordu. Ne için orada olduğunu bilmeyen çocukları kucağına alıp öpüp kokladığını ve az da olsa seslere aşina olmalarını sağlamaya çalıştığını söylemişti. Çocukların, en az 7 yaşına gelmeden kapsamlı bir müzik eğitimine girmesini önermiyordu. Bunu zaman içinde birçok uzman kişiden de duyduk. Fakat, bu durum müzikten ayrı kalacakları anlamına gelmiyor. En azından yatkınlıklarını ölçmek ve ilk adımları atmalarını sağlamak için Simply Piano çok iyi bir uygulama olabilir. Basit bir klavyede, tabletteki uygulamayı karşısına koyan çocuğun notaları okumaya başladığına ve bir kaç hafta içinde basit parçaları ritmine uygun bir şekilde çaldığına şahit olabilirsiniz. Ayrıca, bu uygulama çocuğu sadece klasik müzik alanında çalıştırmıyor. Zengin içeriğiyle blues, rock gibi bir çok türde popüler parçalar çalarak, işi daha da eğlenceli hale getiriyor. (***)
Grimm Kardeşlerin derlediği bu masallar, diğer serilere göre çok daha fazla çeşitlilik, hikaye ve doğa üstü yaratık içerir. Aisopos, Kelile ve Dimne gibi diğer masal derlemelerine göre ahlaki derslerde zayıf kalmasına rağmen, zengin temaları hayal gücü gelişiminde çok etkilidir. Cadılar, büyücüler, cüceler, şeytanlar, periler, çeşit çeşit konuşan hayvanla beraber köy, kent ve saraylar içinde geçen hikayeler çocuğun hayal dünyasında yer eder, ona bir çok fikir katar, yada esinlenmesini sağlar. Bu masallardan çıkan karakterler, onun içsel sürecine girip, ötelerdeki el değmemiş topraklarda, hiç beklenmedik fikir ve temaları yaratmasını sağlar. Bu masalları yatağının yanına oturup okuyan anne ya da babaya bağlanması artar, daha huzurlu uyur.
Biçime örnek verdik, ama en az onun kadar değerli başka bir alan için Oscar Wilde'nın paylaşımına bakarsak;
Duygu açısındansa, bir oyuncunun ustalığıdır ideal olan.
Yani bir drama, komedi yada trajedinin sunumudur. Çocuklar hikaye yazmayı çok severler, ama bunu beraber yapmak, bir de fikirlerin daha derli toplu uçuşmasını destekleyecek bir şey bulmak iyi olacaktır. Rory'nin hikaye küpleri bu konuya iyi bir yardımcı oluyor. Özetle, elinizde 9 tane zarınız var. Bunların her bir yüzünde farklı resimler görüyorsunuz. Zarları attıktan sonra üstteki yüzler sizin hikayeniz için esin kaynağı oluyor. Bizim en çok sevdiğimiz, atılan zarlardan sırayla birer tane seçip, hikayeye eklemek. Tabi olay hayal gücünüze kaldığı için hikayeniz çoğunlukla absürdleşiyor, ama olsun bu oyunda yanlış yok. Sadece, zarlara bakıp çok düşünmek ve bunlardan çıkan tuhaf hikayenizle eğlenmek var. Beraber hikaye yazdıkça, kızımızla hayal güçlerimizin aslında aynı seviyede olduğunu fark ediyorum. Eline aldığı küpteki kilit simgesine bakıp kapana kısılmak, bir çözüm için anahtar aramak, kuralları körü körüne uygulamak gibi bir çok farklı fikirle gelebiliyor. 10 milyonun üstündeki kombinasyon sayesinde, aynı senaryoyu kurma şansınız neredeyse sıfır, haliyle oyun kendini tekrarlamıyor.
Çocuğumuz kendisine ileride hangi alanı seçecek olursa olsun, sanat eğitimi şarttır. Bunun en iyi örneğini Einstein verir. Genel görelilik kuramı üzerinde çalışmalarını yaparken, bir arkadaşı ispatlanması neredeyse imkansız böyle bir fikre neden bu kadar tutkuyla bağlı olduğunu sorar. O da, bu fikrin kesinlikle doğru olduğunu söyler. Çünkü doğru olacak kadar güzeldir. Dünyaya bir katkı yapmak isteyen herkes için ilk yetenek hayal gücüdür, buna bağlı yaratıcılıktır, kullanılamaz durumdaki sanattır. Sonra isterse bunu uygulamaya geçirecek bilimsel metot, mühendislik ve teknoloji gelir. Ama önce bir şiir yazılır. Aynen Contact filminde göreceğimiz gibi; They should have sent a poet.
Bir sonraki yazıda ahlak felsefesi ve eğitimine değineceğiz.
Sevgiler
(*) => STEAM eğitimi, STEM'e (Science, Technology, Engineering, Mathematics) sanatın (Art) eklenmiş hali. 2000'li yılların başında çıkan ekole, 2006 yılında yaratıcılığında bu bütünün bir parçası olduğu yaklaşımıyla sanat kaleminin eklenmiş hali.
(**) => Aşağıdaki foto serisinde bunlardan birisini görüyorsunuz. Yaklaşık 10 gündür devam eden bir oyunu sunuyor Doğa. (Lego-1) Galakside süper güçleri olan bir grup Friends yaşarmış. Ki kendilerini mavi panel üstünde içtima düzeninde görebilirsiniz. (Lego-2) Bu galaksiyi ele geçirmeye çalışan bir kuş varmış. Bu kuş, kızların süper güçlerini alıp, kendi imparatorluğunu kurmak istiyormuş. (Lego-3) Kafasına taktığı fiyonkla kötü amaçlarını gizleyen bu Sith Lordu, hemen yanındaki aslanıyla (ki aslında bu aslan iyi birisiymiş, onu karanlık tarafa çekmiş) bu kızların yeteneklerini almanın bir yolunu arıyormuş. Ayrıca hemen yanındaki uzay aracıyla (death star) bütün galaksiye de korku salıyormuş. Fakat, Darth Bird'ün esaretinden Jedi arkadaşlarını kurtaracak bir umutsuz vaka grubu da varmış. (Lego-4) İki tane kafa (kendi tercihiydi, sadece kafalar vardı), bir robot (R2D2?) ve iki tane yaratık (Chewbacca?) ile bindikleri uzay gemisiyle onları kurtarmanın yollarını bulacaklarmış. (Milennium Falcon?)
(***) => Piyano üstünde ellerin duruşu, tuşlara basma ve postür, ne yazık ki, uygulamanın eğitim kapsamında değil. Eğer, müzikal birikiminiz yoksa, uygulamaya başlamadan, bu bahsettiklerim için en az bir kaç seans kurs, yada bir müzik öğretmeninden yardım almanızı tavsiye ederim.
Comments