Yazı dizisini sonlandırmadan önce bir konuya daha değineceğim. Bunun için önce aşağıdakine bakmanızı istiyorum. Bu Beethoven'ın doğa yürüyüşlerinden bir alıntıdır.
Bunu ilk gördüğüm zaman, kendisine ait bir fotoğraf olması olasılığına bağlı bir şok geçirmiştim. Sepya fonlu bu karenin sahte olması pek olası değildi, çünkü büyük üstadla ilgili ne biliyorsak temsil ediyordu. Fakat, kısa bir web araştırması bunun bir resim olduğunu gösterdi. O kadar samimi görünüyor ki, kendisini tanımlamak istesek, ancak bu resimdeki kompozisyonu sunabilirdik herhalde. Karanlığında kaybolmuş, doğada huzuru bulmaya çalışan mutsuz adam...
Beethoven için mutlu olmak en önemli amaç olmuştu her zaman. Beceriksiz ve başarısız ebeveynleri yüzünden bu fikre sarılmıştı. En büyük korkusu babasına dönüşmekti ki, bunu saplantı haline getirmişti. Karl ve hayatı üzerindeki etkisinde bunu görebiliyoruz. Ayrıca, müziğin bu yolu açabileceğini düşünerek, belki haddini aşarak (ki iyi ki aşmış), çağının ötesinde eserler yaratmıştı. Ama olmuyordu, bir türlü aradığı mutluluğa kavuşamıyordu. Bir önceki yazıda 9. Senfoni ve prömiyerinden bahsetmiştim. Devamını anlatmadım; Bir ikinci sunum daha yapılmıştı. Fakat, katılım çok azdı, çünkü o bölgede hasat zamanı gelmişti. Eser, bizim bakış açımıza göre ne kadar muazzam gözükse de, toplum bunu sindirememiş, hakkını verememişti. Haliyle, dünyanın en iyi eserini verseniz de, aradığınız mutluluğa o anda kavuşmama olasılığı vardı.
Peki, bu büyük dehanın ne yapması gerekiyordu? Bu kaçınılmaz bir son muydu? Ben buna hayır cevabı veriyorum. Mutlu olmaya odaklanırsanız benzer hayatların ciltlerce kaydındaki gibi buna ulaşamadan, karaciğer bağlantılı rahatsızlıklardan birisini geçirip erken yaşta bu toprakları terk edersiniz. Hayatın gerçek anlamı mutlu olmak değil, üretmektir. Üretmeye odaklanırsak, mutlu olmak bir yan etki olarak eninde/sonunda gelir.
Hayatın anlamı üretmektir. Biyolojik kısmı öncülüdür, ama yeterli olmaz, türümüze yetmez. Zihinsel ve fiziksel alanda da üretim olmalıdır. (Fizikselden kastım, her türlü spor, keşif ve benzeri performanstır) Eğer, büyük usta üretmeye kilitlenseydi çok daha fazlasını temsil edebilirdi. Bilinçaltı seviyede bunu görmüş olmalı ki, kendisini saran büyük karanlığa rağmen, süpernova olarak bahsettiğim 9. Senfoni gibi bir eseri ortaya koyabildi.
Her şeye rağmen, eserleri ve kendisi önünde saygıyla eğiliyorum. Umarım, onu daha iyi anlar ve bu yazdığım nafile kağıtlardan çok daha kaliteli ve kalıcılarını üretebilirim.
Sevgiler
Comments