Bu yazıda, Beethoven'ın 30'lu yaşlarına bakıp o dönemde bestelediği önemli eserlerine değineceğiz. Bir önceki yazının sonunda belirttiğim gibi, Beethoven müzikal açıdan ünlenirken sosyal ilişkilerde kaybediyordu. Duygusal hayatındaki çalkantılar devam ediyor, aşık olduğu kadınlardan karşılık alamıyordu. Ona karşı gösterdikleri iki önemli sebep, artan sağırlığına bağlı geçim kaygısı ve aristokrasinin parçası olmamasıydı. Fakat, durum bununla da sınırlı değildi. Sonradan ortaya çıkan günlüklere göre, Ludwig'i çirkin ve asabi buluyorlardı. Biat karşıtı isyankar karakteri ve hiçbir kast sistemini kabul etmeyen özgür yapısı tehlikeli görülüyordu. O dönemin alışılagelmiş orta kesim eğlenceleri (balolar, kulüpler, yemekler) bu tip bir insana göre değildi.
Devrimci düşünceleri, zamanının ötesindeki müziği, aristokrasiyi küçümsemesi, entelektüel küstahlığı onu yaşadığı tabakanın dışına itiyordu. Güçlü karakteri bunu göğüsleyip, durumu olgunca kabul ederek aralarına dönmesini sağlayabilirdi. Düşüncelerini tartarak, parlayan ateşini sadece ve sadece müziğe yönlendirip iktidarını bilinmezliğe kurabilirdi. Eğer böyle yapabilseydi, sosyal konumunu kaybetmeden mutlu bir hayat (belki bir aile) kurabilir ve bizlere çok daha fazla eser bırakırdı. Yarattığı eserlerin görkemini çektiği acılara bağlayarak ve bunun kaçınılmazlığını iddia eden genel geçer görüşü reddederek, mutlu ve huzurlu bir Beethoven'ın bize çok daha fazla ve önemli eser bırakacağını düşünüyorum.
Fakat bunlar olmadı. Buna (bana göre) iki şey engel oldu; Kibir ve doğa sevgisi. Kibrinin boyutları çok yüksekti. Bunun sebeplerini zor çocukluğu, olgunlaşmadan gelen şöhret, üstün soyutlama yeteneği ve virtüozitesiyle kendi farkını bilmesi, arka arkaya gelen redlerle beraber yalnızlık korkusu gibi olgularda arayabiliriz. Benim kısıtlı araştırma ve psikoloji bilgim, bunu açıklamak için yeterli gelmeyebilir. Ama kibri oradaydı. Bunu 3. Senfoni'deki gizli amaçta görmüştük, o bir kahramandı. Ya da, eserlerinin müzikal güzelliği yanındaki teknik zorluğuydu. (Yani, hadi benim gibi çalın çalabilirseniz gibi...) Bu duruş ona sosyal hayatında başarısızlığı getirmişti. Şimdi bu dönemden önemli bir esere bakalım.
Piyano Sonatı No:23 'Appassionata'
Appassionata, Beethoven'ın o dönemde içine düştüğü psikolojik durumu, bütün karanlığıyla gösterir. Bu öfke dolu, kibrin de izini taşıyan eserin 3. kısmı çok etkileyicidir. John Woo, bunu görüp Hard Target adlı filminin bir sahnesinde kullanmıştır. Filmde bir grup profesyonel katil, askeri eğitimi olan ama toplumdan kopuk insanları kandırıp bir korulukta avlar. Bu katil klanı, teknik açıdan çok iyidir, küstah ve kibirlidir. İşte bu grubun başındaki karakteri oynayan Lance Henricksen, filmin bir sahnesinde Appassionata icrasıyla bunu yansıtır. (*)
Bir diğer konu ise, büyük doğa sevgisiydi. Etrafındaki insanların paylaşımına göre bir ağacı, bir insandan fazla severdi. Zaten, ömrünün ikinci yarısında neredeyse bütün zamanını ormanlarda yürüyerek geçirmişti. Bunun için bestelediği eserine geçiyoruz.
6. Senfoni (Pastoral)
Kaynağını çok bilmemekle beraber, Beethoven'ın doğaya muazzam bir ilgi ve sevgisi vardı. Doğanın görkemi, dizaynı ve yaşam enerjisine hayrandı. Dengesi ve özü onu büyülüyordu. Bunların hepsini bir potada eritip, doğadan anladığını dinleyicilerine sundu. Diğer taraftan, doğa onun için bir kaçıştı. Ne zaman karanlık düşünceler onu sarsa, negatif duyguların esiri olsa, bu yürüyüşlere çıkar ve doğanın sağaltıcı etkisinden faydalanırdı. İyi yönü çok güçlü bu kaçış, bir sığınak haline gelip onu sosyal düzenden iyice ayırdı.
Burada izninizle kendimden bir hikaye paylaşmak istiyorum. Üniversite dönemimde oynadığımız bir oyun vardı; Heroes of Might & Magic 3. Yüzüklerin Efendisi ya da Hobbit serisinden hatırlayacağınız Orta Dünya karakterlerinden oluşturulmuş bir strateji oyunuydu. Bu oyunda seçebildiğiniz evler (town) ve bunlardan kurabildiğiniz ordularınız vardı. Ben kendime hep Rampart evini seçerdim. Elf, Druid, Unicorn gibi Kelt kökenli karakterlere sahip bu evin ana teması doğaydı. Ordularınızı kurduğunuz ortam ve fondaki müzik beni çok etkilerdi. Heroes 3 Rampart temasını dikkatinize sunuyorum. Oyun başında uzun ve uykusuz geceler, bende eğlence dışında bir şey daha bıraktı, doğaya merak. O dönem, merakım bu masalsı karakterleri yaratanların ne düşündüğü, ormanın neden böyle bir büyüsü olduğu üstüneydi. Aynı dönemde, Beethoven'ın doğa sevgisini ve bunu Pastoral senfoniye yansıtışını duymuştum. Hemen CD'sini alıp, dinlemeye başladım. Defalarca, defalarca dinledim. Rampart temasıyla çok yakın değildi, ama ikisi de tam olarak göremediğim bir şeye bağlanıyordu. Bestelerken ne hissettiği ve bana neyi anlatmaya çalıştığı, daha doğrusu benim neyi anlamam gerektiği üzerine hayaller kurdum. Sonra, bunu evde oturarak çözemeyeceğimi anlayıp, ODTÜ ormanında gezintilere başladım. Beklenin aksine bu gezilerde Pastoral'i dinlemiyor, ilgimin tamamını ormana yönlendiriyordum. Sonunda Beethoven'ı tam olarak anladığımı iddia edemem. Ama, onun etkisiyle doğa sevgisinin içimde nasıl yükseldiğini biliyorum. Bir daha vazgeçemeyeceğim bir tutku oldu doğada olmak, onu deneyimlemek. Haliyle, büyük bestecinin etkisine kendimi de basit bir kanıt olarak sunabilirim.
Beethoven ününe ün katıyor, ama aradığı mutluluğu bir türlü bulamıyordu. Buna hırslanıp daha da fazlasını yapmaya çalışıyordu. Eserleri yükselirken, o karanlığa sürükleniyordu. Artan sağırlığına kulak çınlamaları da eklenince, iyice içine kapanmıştı. Fakat, hala yakın çevresine bir tek şey söylüyordu; Bir gün mutlu olacağını...
Bir sonraki yazıda orta dönem eserlerini incelemeye devam edeceğiz.
Sevgiler
(*) => Valentina Lisitsa'nın Appassionata performansı bir harikadır.
Opmerkingen